11 Haziran 2011 Cumartesi

karar, kırmızı ve kaos

tek gözü kör büyücüler, çölün ortasındaki vahada kurulmuş çadırlarında durup kumu bir çubukla eşeledikten sonra, kötü bir kararın kararsızlıktan çok daha iyi olduğunu söylerler. karar insanı yola çıkarır, kararsızlık ise kumun altına gömermiş. yol belki kurtuluşa götürürmüş insanı ama kuma gömülenin şansı olmazmış.

2003 yılının soğuk bir izmir sabahında, önümde öss başvuru formu, kulaklığımda mavi sakal-iki yol vardı. küçük dairelere kimlik numaramı kodlarken taşırmamaya özen gösteriyordum. bu özenler hep sabrımı taşırdı, resmiyetten hep nefret ettim. en ufak bir açıkta bile kural ihlali, en küçük bir belirsizlikte küçük anarşiler yarattım.


bu sefer durum farklıydı, farklı kutuplara giden iki yolun tam olarak başlangıcındaydım. başka bir şans için diğer hayatı bekleyecek sabrım yoktu. yaşım küçük, cesaretim büyüktü. ya kalıp genetik okuyacak sonra da iş bulamayıp yurt dışına gidecek, ne olacağımı bilemeden senelerimi laboratuarlarda geçirecektim ya da istanbul'a gidip tasarımcı olacak, sadece benim düşündüğüm şeyleri insanların üzerinde görerek tanrısal bir haz duyacaktım. ikincisi daha makul geldiğinden olsa gerek, öss'ye tekrar girmeye karar verdim. 

son daireyi de doldururken, büyük fincanda bir kahve daha söyledim. damarlarımın yarı çapını küçülterek, kanın debisini arttırmaya çalışıyordum. bu sayede daha taze kan ve içerisindeki oksijen molekülleri en ince kılcal damarıma kadar ulaşacak ve beynimi bir adım daha fazla kullanabilecektim. bu da hata yapma şansımı azaltacak, olasılıklarımı buna göre değerlendirecektim. formu doldurdum ve kahvemin vücudum tarafından tamamen emilmesini bekledim. artık hazırdım, kaderimi belirleyecek bu seçimi yapmıştım ve içimde herhangi bir pişmanlık yoktu. formu naylon dosyanın içerisine koydum ve teslim edeceğim okula doğru yavaş adımlarla ilerledim. kaosun düzenine inanmış birisi olarak, kırmızı ışıkta duran ilk bmw'nin plakasının son rakamı tek gelirse elimdeki formu yırtıp atacak ve genetiğe devam edecektim. kaderimi belirlemek benim elimde olan bir şey değildi ama neden bmw, neden tek? bunu hiç bilemedim.

ilerideki kavşağa doğru yürürken, attığım her adım kaderimi değiştiriyordu. bir istanbul'a gidiyordum, bir izmir'de kalıyordum. kırmızı ışık, ben yaklaşırken yeşile döndü ve aralarında bir tane bmw'nin de olduğu katar ben plakalarının son rakamına bakamadan hareket etti. geleceğimi hala bilmiyordum. kaldırımın kenarına oturdum. şimdiki aklım olsa formu doldurduktan sonra bira içmeye gider, şişe etiketinin en altında bulunan üretim saatinin son rakamına göre seçim yapardım ama bekledim, 3 kırmızıda da bmw gelmedi. tanrı bile, hayatım üzerine attığım bu saçma zarı kabul etmiyor, tekrar düşünmem için zaman üstüne zaman tanıyordu. elimde form, ayağımda kırmızı adidaslarım varken, kırmızı bir 3.20 durdu ışıkta. oturduğum yerden plakasını göremeyince ayağa kalktım. geleceğim, makyaj yapacak bile zamanı bulamamış dağınık saçlı harikulade bir kadının evden erken çıkmasıyla yazılmıştı. dudaklarına kırmızı rujunu sürerken, hemen karşısında elinde dosya tutan gencin farkına bile varmamıştı, onun hayatını nasıl değiştirdiğinin farkında bile değildi. 

formu atmak için çöp bidonuna doğru yaklaşırken, genetikte okumak istemediğimi, hayatımın mikroskoptan hayvanların cinsel hayatını inceleyerek geçmeyeceğini düşünüyordum. ama kutsal kaos, buna çok önceden karar vermişti. kaderim, izmir'de kalmaktı. istanbul'a mimar olmaya başkaları gidecek, daha önce kimsenin düşünmediği şeyleri tasarlayacaktı. çöp bidonuna 3 metre kala soru işaretleri elele tutuşmuş etrafımda dans ediyordu. formu teslim edeceğim okulun hemen önündeydim. 

"sikerim kaousunu, mimar olacağım lan" diye okula doğru hareketlendim. makyajını arabada yapan bir kadın, her şeyi değiştiremezdi. formu teslim edip çıktığımda, içimde karar vermiş olmanın hafifliği vardı. bu kararımın doğru olup olmadığını hemen test etmek için, küçük park'ın oradaki büfeden kırmızı tuborgumu aldım. üretim saatinin son rakamı çift ise, össyi kazanacak ve istanbul'a gelecektim. tek ise, hayatım mahvolacaktı. kırmızım beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı, son iki rakam 44'tü. kısa bir süreliğine üretilen 44'lük cam şişe vardı elimde. bankta oturup, soğuk bir izmir gününde sakince içtim biramı. metalik tat yine boğazımı yakmıştı, çocukken olduğum bademcik ameliyatı beni bir süper kahramana dönüştürdüğünden en soğuk birayı bile içebiliyordum.

biramı bitirirken, ilerideki kafenin önünde kırmızı bir bmw durdu. makyajlı güzel bir hatun indi arabadan. sigarasından derin bir nefes alıp, nefesi bir süreliğine ciğerlerinde tuttu. dudaklarımı onun dudaklarına yapıştırıp ciğerindeki dumanı kendi ciğerime çekmek isterken nefesini havaya verdi. öss'ye daha çok vardı ve foksiyonların ne fonksiyonu olduğunu tekrardan hatırlamam gerekti. gülümsedim, bir şeyleri değiştirmiştim sanırım. iyi çalışırsam 
öss'yi yeniden kazanabilir eğer uslu bir çocuk olursam şirinleri bile görebilirdim.




Hiç yorum yok: