13 Haziran 2011 Pazartesi

happy in june

çok değil on beş dakika önce ofiste oturuyor ve gittikçe yaklaşan kara bulutları izliyordum. birkaç gök gürültüsü belli belirsiz duyuluyor ve biraz sonra yağacak yağmurdan haber veriyordu. eve ıslanmadan yetişmek için bilgisayarı kapatıp ofisten çıktım. kuzeye doğru hızlı adımlarla ilerlerken, bulutlar da bana doğru yaklaşmaya başladı. tam ortada karşılaştık. yolumun geri kalanı, tamamladığım kısım ile eşitti ve bunu yıllar önce bir denklemde çözmüştüm. a noktasından b noktasına belli bir hız ile gidiyordum ve her şey x=v.t denkleminde yanıtını buluyordu. biraz daha hızlı davransaydım ıslanmayacaktım fakat geç kalmıştım. sular seller üzerime yağmaya başladı, yeni aldığım gri tişörtüm anında koyulaştı. yolda değil, derenin içinde yürüyormuş gibi ıslandım iki dakikada. siteye koşarak girdim, konsol çıkmış balkonların altından ilerleyip eve vardım. butiğin raf ve dolap modellerini bitirdiğim kısa bir günün ardından karargahıma geri döndüm. günlerin yalancı bir hızla geçtiği ve bir sürü insanı kandırdığı bir haziranda, ayın neredeyse yarısına varmanın şaşkınlığıyla bana şans ve ölümsüzlük getirecek uyduruk şortumu giydim. downloada bıraktığım bilgisayarım kendisinden isteneni yerine getirmemişti; istatistikler game of thrones'un dokuzuncu bölümünü bugün izleyemeyeceğimi söylüyordu. başka istatistikler de, istatistiklerin genelde yanıltıcı olduğunu söyleyip kendisiyle ve dünyanın geri kalanıyla çelişiyordu. biriken filmlere baktım, sansürcü zihniyetin bir kez daha ezici üstünlükle başa geldiği bu şahane günde v for vendetta izlemeyi içeride oturan adama teklif ettim. ses gelmeyince daha yüksek sesle sordum. yine yanıt gelmedi, üşenmeden yerimden kalktım ve ikili koltukta uzanan adamı dürttüm. film izleyeceksen kalk lan dedim, o da uyumak istediğini ve nba finalleri için gece üçten beri ayakta olduğunu söyledi. üzerine pike örttüm, kendimle aynı eve çıkmak yalnızlığımı azaltmıştı fakat pek karşılaşmıyorduk. ev küçük olmasına rağmen birbirimizi görmediğimiz günler oluyordu. 

hazır içeri gitmişken tavuğu buzluktan çıkarıp tezgahın üzerine koydum. küp küp doğrayıp tavaya atacağım bir şeylerimin olması mutlu etti. kötü geçmeyen bir pazarteside, kendi evimin yağmurla çevrelenen sakinliğinde kendimi iyi hissediyordum. bir şekilde yolundaydım ve yuvarlanıp gidiyordum. 


Hiç yorum yok: