7 Haziran 2011 Salı

depresyon üzerine öttürmeler

biraz önce, birisinin aylar süren depresyon tedavisini ve sonunda vardığı noktayı tanıdık gözlerle okurken aklımdan geçen tek şey, ikinci hesabı ne zaman aldım da bunları yazdım oldu. başkasının yazacağına pek ihtimal vermedim, blogun ve geri kalan tüm mecralardaki ıvır zıvırların preslenmiş hali gibiydi. odaksızlık, salı günleri içine girdiğim isteksizlik, konuşmamak, dinleyememek ve sabırsızlık delikanlılığımın şanından değil, psikiyatri sitesinin de madde madde sıraladığı gibi depresyonda olduğumdanmış. fakat şöyle bir tuhaf durum da var: depresyon tedavisinin sonunda adamın geldiği nokta ile benim haftanın beş günü içinde bulunduğum nokta aynı. uykusuzluk ve iştah sorunu çekmiyorum, huzursuz bacak sendromuna benzer bir şeyler de yok. yürürken bile ayağımı kaldıramadığımdan tabanlarım zamanla sürtünmeden dolayı eriyor. yürümek beni koşmaktan, koşmak ise kumda parendeler atarak tuhaf hareketler yapmaktan daha fazla yoruyor. fazla enerji gerektiren işlerde bir şekilde fazla enerji sarf edebiliyorum ama çoğu zaman masamın üzerindeki bardakları içeriye götürmeye üşeniyorum.

işaretler uzun yıllardır depresyonda olduğumu ve bunun artık hayat tarzıma dönüşüp yazılarıma yansıdığını söylüyor. ilaç tedavisi epey olumlu geçiyormuş da, en olumlusunun amına koyayım ne yapayım. her şey dört dörtlük olsa ne olacak ki, beş gün gelip iki gün tatil mi yapacağım. bulaşıkları başkası mı yıkayacak ya da yola mı çıkacağım? en iyisi bu işte, okudun, askere gittin, işe girdin ve işe yakın bir eve çıktın. ev serin, bira alacak paran var, antalya güzel bir şehir, ailen de çok uzakta değil, sağlığın yerinde dana gibisin, iki dakikada evine ulaşıyorsun, on sene önce günde en fazla bir saat bilgisayar hakkın varken, şimdi hayatın burada geçiyor, sözlüğe yazar olmayı beklerdin dört sene oldu yazar olalı da bir şeyler eksik. bu içimdeki isteksizlik nereden kaynaklanıyor onu bilmiyorum sadece. evlenip çoluğa çocuğa karışırsam büyük ihtimal geçer de ya geçmezse lan? bizimkilere göre, içimdeki bu isteksizlik ve hedefsizlik tamamen evlenip yuva kurmamamdan kaynaklanıyor. şimdi bırak yuvasını, setupını; ben daha kız isteme faslında bunalıp pencereden atlayacağımı düşünüyorum. gümüş bir gondolla kız istemek falan, venedik sanki sikeyim sokayım.

fütursuzca küfretmek beni rahatlatıyor, sadece küfredebildiğim yeni bir blog daha açmayı ve hayatımın tamamını üyesi olduğum siteler arasında cambaz gibi dolaşarak geçirmeyi istiyorum. küfretmek basit, anlık ve sonuçları kestirilemez. bing bang gibi, ortalık patlıyor ve düşünmek zorunda kalmıyorsun. dışarısı sıcak ve güneşli, bir az önce parkta oturan yaşlı bir turist çift gördüm mesela, miller içiyorlardı. güneşin altında içmek için iyi bir tercih. başkası da denizden dönmüştü, göğüs dekoltesi başarılıydı. aynalı güneş gözlüklerimi yanımda dolaştırmadığım için yeterince bakamadım. willy burayı okuyorsan topsun.

benim bundan sonra yapmam gereken, ilaç tedavisi gibi tatsızlıklar yerine herhangi bir şeyi, buna keklikler ve yalan söyleyen cüceler dahil,  haddinden fazla düşünmeyip anlık yazmak. aklım ancak bu şekilde özgür olabilir, render da bu şekilde bitebilir. iki saat oldu, hala daha pencereden giren büyülü ışığın doğramalar üzerindeki kadim etkisini ve halk ozanlarının bunu dilden dile anlatırken düşeceği durumları hesaplıyor. okuyucunun da biraz ayağını kesmek lazım, formspring her şeyin sandığımdan biraz daha farklı olduğunu gösterdi. yazdıklarımı samimi bulanlar, samimi bulmayanlar, tam samimi bulacakken "samim kim anasınıski?" diyenler, "samim değil lan, sami" diye çıkışanlar derken, hastalıklı bir kitle yaratmışım. bunların arasında olimpiyat düzenleyip en balatayı sıyırmış on kişiyle birlikte yeni bir adrese taşınmalıyım. popüler olmak benim tercihim değildi ama şimdi virgin records ile beş albüm, dört blog ve üç blokluk anlaşma yaptım.

yeterince de cevap verdim zaten, artık yeter. kabuğa dönüş festivalleri başlasan panpa zaten render da bitmiş.


Hiç yorum yok: