2 Haziran 2011 Perşembe

nights in white satin

semt pazarının yol boyunca kurulduğu ve perşembeyi müjdelediği güzel bir gündeyim, dün akşam kararında yeyip içmek bana ertesi gün sendromundan bağımsız bir kafa bahşetti. sadece tuborg gold yetti ve arttı, müzik ve mekan güzeldi. dar sokaklarda hızlanan esinti, cilalı ahşap masaların üzerinde biraz gezinip yoluna devam etti. sarı ışıklar ve lacivert bir gökyüzünün şık kontrastında biralar da pek soğuk ve de pek nefisti.

gece yarısını biraz geçtiğinde masadan kalktık, taksi durağına gitmeden önce paganlar gibi midye dolma aradık. yolumuzun üzerinde olmayan bir midyecinin huzursuz hayaleti hemen sol omzumun ardında hayıflanırken, bir şeyler yemek için mola verdik. yengen mi, köfte mi, hamburger mi derken birilerinin sabrını taşırmış olduğumuzdan gerek, göğüs dekolteli bir travesti "artık karar verin" diye ayar verdi, sinirliydi ve biz bir an önce karar vermezsek daha da sinirlenecek gibiydi. yengende karar kılıp, ağacın arkasına saklandık. nelerden bahsettik tam hatırlamasam da epey güldüğümüzü biliyorum. eve taksiyle gelip anahtarı tek seferde kilide sokmak, kararında içtiğimin en büyük temsiliydi.

rüyamda ne gördüm bilmem, sabah kalktığımda kahvaltı edecek zamanım kalmamıştı. işe ne kadar yakın olursam olayım hemen her gün geç kalma tehlikesi yaşayan iri kemikli bir salağım ben, bunun ara sıra farkına varıyorum. zaten çok aç da değildim, öğlen gelirken pazardan aldığım taze sebzelerle bir şey yapabilirdim. patates kızartmasını hep sevmişimdir, belki süzme yoğurt da alır ve yine haydari yaparım. haydariden bir heykel yapıp onu tezgahın üzerine de koyarım. nasıl da bilmiyorum.

günlerden perşembe. günler uzadı, semt pazarı ise bunu pek umursamadan, daha önceki perşembelerde olduğu gibi sabah erkenden kuruldu.



Hiç yorum yok: