24 Haziran 2011 Cuma

2013

"yüzyıl sonra burada, bu ağacın altında" 

uzun siyah saçları beline gelen güzel sevgilim hüzünlü gözlerle bunu dediğinde, ertesi gün orduya teslim olacaktım. uzun zamandır hiçbir taraftan iyi haber gelmediğinden, büyük bir savaşın patlak vereceği belliydi ve ikimiz de geri dönemeyeceğimi biliyorduk. ağacımız olan görkemli zeytin ağacının altında, önümüzde uzayıp giden lacivert denize bakıyorduk. birçok şey yarıda kalmıştı, çocuklarımız hiç olmayacaktı. beni bekleyeceğini söylemişti ama devletim için piyondan farksızken bundan sağ çıkamazdım; şahı korumak için öne sürülen önemsiz bir piyon gibi 1915'i bile göremeyecektim. çocukken kurduğum tüm hayaller, ilk gençlik yıllarımın coşkusu bir günde silinmişti. ölmeye gidiyordum, düşmanımın kim olduğunu bile bilmiyordum. bilinmez bir kurşun göğsümü delecekti, belki de mayına basacaktım. bir çukura diri diri gömülecek ya da boynumdan sızan kan tüm vücudumu kızıla boyarken azrail'e son kez bakacaktım.

son günümüzü bunları konuşarak geçirmek istemediğimden, hayatımın kadınının ellerini tuttum. yüzünün her kıvrımını ezbere bildiğim halde tekrar baktım. ölsem bile unutmayacağım şekilde aklıma kazıdım o güzel yüzü. lacivert gözleri dolmuş ve kederden rengini kaybetmişti. çıkan rüzgar ikimizi de kutsarken, bir idam mahkumunun son anlarındaki huzuru gibi bir huzur geldi içime. bu hayatta olmayacaktı belki ama birbirimiz için yaratılmış olmamız sonsuzdu. zamanın bile işleyemeyeceği, hükmünü geçiremeyeceği  iki kişiydik biz.  bundan sonraki hayatlarda birbirimizi bulmaya çalışabilir, bulana kadar vazgeçmezdik. belki 2473'te olurdu belki de daha geç. başkasını sevmek, başkasını tanımak, başkasına bakmak istemiyordum. onun için yaratılmıştım ama neden çıktığını bilmediğim bir savaş, beni zeytinliklerle dolu kasabamdan çekip alacak ve elimde tüfek ile siperde ölümü bekletecekti. 

yüzünü ezberledim, o da lacivert gözlerini benden ayırmadı. birbirimizi aramakla geçecek yüzyılları sessizce kabul etmiştik. bulana kadar yüzlerce kez toprak altına girsek bile, başkaları bize aşık olup evlenmek istese bile, bekleyecektik. belki kimsesiz, köhne odalarda, belki de hayatımızın baharında bir hastalıkla ölecektik ama güzel bir bahar akşamı birbirimizi bulduğumuzda, bu çok uzun süren özlem bitecekti. 

buna tüm kalbimizle inanırken, toscana'ya gece çökmeye, denizin üzerinden kızıl bir dolunay da yükselmeye başlamıştı. 24 haziran 1913'te o hayatta bir daha göremeyeceğim sevgilimi son kez öptüm. sonra son bir kez daha. sonsuza kadar ayrılmayacağım derken, ölüme erkenden gitmek yüreğime ağır gelmişti. 

"yüzyıl sonra burada, bu ağacın altında seni bekleyeceğim" dedi. sesindeki kararlılık ve tutku binlerce yıllıktı. yüzyıl sonrası hiç gelmeyecek gibi görünürken "24 haziran 2013'te burada bu ağacın altında, elimde bir demet çiçekle bekleyeceğim ve gelirsen evlenme teklif edeceğim" dedim. gözlerinde yaşlarla gülümsedi, gülümsemek kimseye bu kadar yakışmazken hemen arkamızda ay yükseliyordu. bir daha aynı sabaha bile uyanmayacaktık belki. binlerce yıl birbirimizi arayıp duracak, en sonunda sözlerimizi unutup başkalarıyla olacaktık. bunun olasılığı bile içimi yakıyordu. binlerce yıl sonraki eşini bulup öldürecek ve kadınımı tekrar kazanacak gücü hissettim içimde. aşk sonsuz bir ateş gibi içimi yakıyordu. eminim ki o da aynı şeyi yapar, beni bir şekilde bulurdu.

son gecemizi birlikte geçirmemizin üzerinden doksan sekiz sene geçmiş bile. daha dün gibi oysa zeytin ağacının altındaki öpüşmelerimiz. şu anda nerede olduğunu bilmiyorum, onu bulurum diye sokaklarda yürüyor uzun saçlı kızların yüzlerine bakıyorum. belki saçlarını kestirmiştir, belki kızıla boyatmıştır. ben 1916'nın kasımında ölürken, o 1970'lerin ortasına kadar yaşamıştır belki. melancholy man dinleyip beni ve ayrı geçirdiğimiz atmış seneyi düşündükten sonra gözlerini kapamıştır. lacivert gözleri bir gün bile aklımdan çıkmadı. ilk buluşmamıza iki sene kaldı, günleri sayıyorum. acaba kaç yaşında? onu son gördüğümde 25 yaşındaydı, acaba sözünden vazgeçip başkasıyla mı evlendi? sonsuz olasılıklar, her gün içimi kemirip dururken, işe odaklanamıyorum. başka kimseyi sevemiyorum, kısa süreli birlikteliklerimde hep onu arıyorum. öpüşürken gözlerimi kapatıp; 1913 baharını, dolunay gecesini düşünüyorum. binlerce yıllık bir oyunun ilk randevusuna, motorsikletim ile gideceğim. 2013 baharında yollara düşüp, 24 haziran günü orada olacağım. neresi olduğunu çok iyi biliyorum, ağaç her gün rüyama giriyor. akşama kadar elimde bir demet kır çiçeği, cebimde bir yüzük bekleyeceğim. o akşam gelmezse, yüzyıllık oyunun ilk bölümünü kaybettiğimi kabul edip bir şişe şarap açacağım. diğer 24 haziran için bir yüzyıl daha oyalanacağım. türlü işlere girip, türlü badireler atlatacağım. belki de beklemek yerine, tüm dünyada onu arayıp; lacivert gözlerini bulmak için gerekirse dünyadaki tüm kapıları çalacağım.

ve inanıyorum ki bir bahar akşamı çıkacak karşıma. "seni özledim" deyip sarılacak. unutuvereceğim yüzlerce yıllık hasreti. uzun saçlarını koklarken, derin denizler gibi gözlerinde kaybolacağım.


9 yorum:

Adsız dedi ki...

bu çok güzel olmuş. o kızla karşılaşacağına hiç şüphem yok. ama söylesene birbirinizi bulduğunuzda senin yaşın 29ken o daha 20 olsa ne yapardın?

Adsız dedi ki...

"seni özledim" diye sarılacak sonra sen de ittirip ıssız adam triplerinde "yalnız kalmak istiyorum, bu ilişki bana fazla geliyor" deyip başka bir çift meme uğruna haçlı seferine mi gideceksin?

mies dedi ki...

ben 29'ken o 20 ise idare edilir de, 14-15 yaşında gelirse ne yapacağım asıl sorun o. dini bütün müslümanlar gibi davranamazdım sanırım, onun bir çocuk olduğunu görür ve giderdim. istismara hayır.

ıssız adam tripleri de yapmazdım sanırım, sonuçta sonsuz aşk bu. masallarda "ilişki" olmaz. iki sene önce yazdığım bir yazı zaten bu. sözlük benim için anlamını yitirince buraya taşınıyorum yavaştan. kurumsallıkları batsın.

Adsız dedi ki...

peki karşılaştığınızda sen evlemişsen o zaman ne olacak?

mies dedi ki...

gerçekçi yaklaşımlarını, can alıcı sorularını, formspring tandansını seveyim panpa. boşanıp da öyle giderim motorla. boşanıp da semerimi yerim.

Adsız dedi ki...

içi boş romantizmi bırak panpa. özüne dön, formspring'e gel. seni çok iyi tanıdık orada. artık bu romantizm üzerine 2 beden bol geliyor, ne kadar bira içsen de sığamazsın.

Adsız dedi ki...

12:06 da yollayan adsızı dinleme. sakın formspringe de dönme. sadece blog kalsın yeter.

mies dedi ki...

ah adsız can adsız, mail at ve sor sorunu maskeli adsız.

nstemi dedi ki...

kahvedekiler ı-nın-nın diyor:)
imza:adı batsın..