24 Haziran 2011 Cuma

hayallerden vazgeçerken

hayallerimin limiti, mevcut gerçeklerin çorak topraklarında sonsuzdan sıfıra yaklaşıyor. on sene önceki hayallerim ile şimdiki durumun grafiklerini üst üste çakıştırsam, hayal barajlarımdaki doluluk oranının her geçen gün azaldığını dehşetle fark ederdim. çocukken astronot bile olabilecekmişim gibi gelirken, şimdiki hayalim hiç olmak. birdenbire toz olmak, ardımda iz bırakmadan kaçıp gitmek. sporcu olup bir çocuğun odasına poster olma hayalimin üzerine kürek kürek toprak attım, kalabalıkların karşısına çıkıp gitar çalabilmek de yok. zaten sesim de pek iyi değildi, zaten bir takımın altyapısına girmek için de çok geç kalmıştım. zatenlerim ceplerimden taşıyordu, karnımı deşip içeriden çıkıyordu. hep böyle olunca, değiştirmek yerine damarlarıma zaten şırıngası sapladım, olma ihtimali olan şeyleri bile gözümü kırpmadan boğdum. hayal ettiklerimin yarısı için uğraşsaydım, uğraştıklarımın çeyreği gerçek olsaydı şu anda resmim "dünyanın en mutlu insanı" diye banknotların arka yüzüne basılırdı. kendimi gerçekleştirmiş olmanın nefis rüzgarına bırakırdım ruhumu, piramitin en tepesinden atlardım. 


hayallerimi izleseydim şu an tepesinde olacağım hayat piramitinin, en alt basamağında aylardır olduğu gibi tırnaklarımla bir üst basamağa çıkmaya çalışıyorum. tam çıkacak gibi olurken arkamdan bir el yakalıyor, ilk basamağa geri indiriyor beni. tam düzeltecek gibi oluyorum hayatımdaki tüm parametreleri, kara kuru bir el gelip de tüm denklemlerimi karalıyor. eşitliklerimi bozuyor. barınma ve beslenmeden mütevellit ilk basamakta saplanıp kalırsam da, hayallerime verecek ne zamanım kalıyor ne de gücüm. işin kötüsü, tam üst basamağa çıkacakken beni tutan elin sahibini biliyorum. eşitliklerimin yazdığı cevap kağıdını parçalayan elin sahibiyle aynı kişi: ben. beni benden başka yavaşlatan yok, hayallerimin gerçekleşmesine engel olan daha azılı bir düşmanım da yok. bu entryi de, tüm sıkıcılığı ve gerçekliğiyle o elin sahibi yazıyor... 

hayal kuran çocuk, içeride magazin programı izleyip beynini köreltmeye çalışıyor. haftaiçi her akşam izlemesine rağmen mide bulantısını bastırabilmiş değil şimdilik ama sike sike alışacak. alışmak zorunda, diğer türlü yaşayamayacağını biliyor. çeşme'deki ünlülerin hiç duymadığı sırları için reklamların bitmesini bekliyor, sabaha kadar süren eğlencelerin özet görüntülerini ve ünlülerin polemiklerini bir an önce izlemek istiyor. cumartesi çalıştığı için hep şikayet ederken, uzun zaman sonra çalışmadığı bu cumartesi gününde, parasızlıktan akşama kadar evde oturmasını bir bardak kola ile kutluyor. patronunun tatilden dönmeyip iki gün daha kalması sebebiyle alamadığı maaşının yasını tutuyor. maaşla beslenen bir tür çürükçüle dönüşmesinin ruhunda yarattığı çatlakları magazin harcıyla kapatmaya çalışıyor. paranın zerresine önem vermezken, içinde bulunduğu durumun sadece para odaklı oluşundan dolayı kendisinden nefret ediyor. ara sıra onun için üzülsem de, hayatta kazanmasının mümkünatı yok. kafasını değiştirmeli. hayatının sonuna kadar yaz akşamları köhne bir köşede pineklerken, doğru adımı atan insanların mavi turlarda, güzel denizlerde günlerini geçireceğini anlamalı artık. oyunu kuralına göre oynamalı, ayak uydurmalı. konuşmaktan bile nefret ettiği yarrak gibi adamlar bir deniz kenarında rakılarını hayata kaldırırken, zamanla tüm hayallerini bırakacağını ve üç kuruş para için günler boyunca aynı yere gitmek zorunda kalacağını kafasına sokmalı. hayat, kişilikle değil ekseriyetle cepteki parayla güzelleşiyor. bir şişe rakı ve mezelerden mütevellit tepsi hayalgücünün zenginliğiyle değil, banknotların bolluğuyla geliyor. bunu beyin kıvrımlarına işleyene kadar, hayatındaki her şeyi bozacağım. kara kuru diye bahsettiği el, gençliğinin özgür günlerini televizyon karşısında bir gerizekalı gibi geçirmesine engel olacak. beklemekle olmadığını ve değişmesini gerektiğini şimdiye kadar anlaması lazımdı ama gerçeklere karşı pek vurdumduymaz, çoğu zaman su katılmamış bir salak olduğunu düşünüyorum. birçok şeyi değiştirmek istiyor ama gücü yok. gücünün olup olmadığını bile bilmiyor.

magazin programı izlerken uzayan reklamlar canımı sıkınca, içerideki minderden kalkıp bilgisayarın başına geçtim. bütün bu olanları yazmak ve nereden bakarsam bakayım değişmeyen vaziyeti, bir kere daha kelimelerle çizmek istemiyordum. ama zaten bir sürü şey, ben içeride serdar ortaç'ın görkemli aşk hayatını izlerken yazılmıştı. kimin yazdığını bilmesem de tahmin ediyordum, kara kuru elin işiydi bu. içimdeki hayalperest şövalyenin en büyük düşmanı; gerçek hayatın yılmaz savunucusu. yazdıklarını okuyunca o kadar da haksız olmadığını gördüm ama girişken yahut kurnaz bir insan değildim. bilakis kurnaz ve fırsatçı insanlardan nefret eder, onlara baktığımda ellerini ovuşturan dev bir karasinek görürdüm. tek isteğim bir köşede hayal kurup bir şeyler karalamak ve yıldızlara bakmaktı. para kazanma hırsı, her zaman daha fazlasını kazanmak gerektiğini de getirecek ve aklımı esir alacaktı. pahalı kıyafetler, araba ve ayakkabılar derken, kendimi hırstan ağzı köpürmüş bir insan olarak bulacaktım. dünya sahnesinde bir tek olsun insan var mıdır "ben yeterince kazandım, artık kafa dinleyeceğim" diyen? ölümün koyu gölgesini hissedince çekilirler de ibadet ile tanrıyı oyalarlar en fazla. ben ne tanrıyı oyalamak ne de daha fazla kazanmak istiyorum. ama istediğim durgunlukta bir hayatın da bedeli var. o bedeli de şu anki halimi değiştirsem ödeyebileceğim. bazen tüm bilinmeyenler aynı denkleme geliyor. kurşun kalemimi kemiriyorum çaresizlikle. hayallerimin gerçek olmadığını görünce, hayal musluklarını kısıyorum. hayal kırıklıklarım kapanmıyor diğer türlü. isimsiz coğrafyaların sessiz gezgini olma hayalimin üzerine çarpı atıyor ve "kim kimle nerede" izliyorum. iğrenç dış sese katlanıyor, kendimi terk ediyorum.

belki de en acısı, benim hayal diye kurduğum şeylerin başkasının sıradan gerçeği olması. bir ömür boyu uğraşarak edineceğim spesifikasyonların, halihazırda başkasının standardı olması. böyle olunca da canım hiçbir şey istemiyor, hele ilk harfi hayal ile başlıyorsa.

(iki sene önceden, istanbul)


1 yorum:

4numara dedi ki...

koy .ötüne rahvan gitsin derdi birisi...