7 Haziran 2011 Salı

modelling.rendering.animation

üretmem gereken ikinci alternatifi ne zaman modellediğimi pek bilmiyorum ama şu anda renderlarını alıyorum, ortalama iki saatten dört tane alsam mesai bitecek ve akşamında da güzel olduğu kulaktan kulağa yayılan fakat ismi berbat olan x-men first class'a gideceğim. sinemaya gitmiyorum uzun zamandır, bitmek bilmeyen reklamlar, telefonuyla oynayanlar, fısıldayanlar derken epey soğutmuşlardı. ortalığa yayılan patlamış mısır kokusu, bardağın dibindeki bir damla kolayı sondajlamaya çalışan organik vidanjörler, filme sonradan girenler... allah kahretsin keşke yazıya başlamasaydım, şimdi hiçbir şekilde sinemaya gitmeyi istemiyorum. çift kişilik yatağımın karşısına konuşlandırdığım 22'' monitörümle uzanarak ve tavuk sote yiyerek film izleyebilirim. rahatından basket şortu ve siyah atlet ile, winterfell'imin yalnızlığı ve sessizliğinde geceye ilerleyebilirim. sinema, paranla rezil olmanın vücuda gelmiş hali gibi oldu artık. zaten insandan tiksinmek için bahane arıyorum, bir de akşama kadar render aldıktan sonra bu bahaneleri bulmak için ortalıkta dolaşamam. daha ikinci paragrafa geçmeden sinemaya gitmekten vazgeçtim. ev iyidir, özellikle dün gece game of thrones'tan önce behzat ç'den sonra yaptığım tavuk sote ve salçayı sulandırarak pişen maddeler üzerine dökmem iyi bir adımdı. ev, hiçbir otobüsün geçmediği lezzet durağından farksızdı. bakalım, aynısını kırmızı etle de yapmaya çalışacağım. fazla bulaşık çıktı mı bu durumdan hoşlanmıyorum, tavadan yemek daha samimi geliyor. hem de boşa su gitmediğinden, dünyamız daha güzel bir yer haline geliyor. yarrak geliyor bacım afedersin, adamlar yüzlerce yılda ancak oluşmuş ormanları kesip otoyol ve baraj yapıyor, aklı sıra medeniyet götürüyor; enerji açlığı yaratıp, bu açlığı karşılamak için nükleer santral kurmaya çalışıyor; ben de on gram suyun hesabını yapıyorum. bu hesabı hayatım boyunca yapacağım fakat karar verme yetkisinde olanlar, ben gibi yüz bin adamın elinden geldiğince yardım etmeye çalıştığı bir dünyaya tek imzayla, rant iştahıyla zehirli kazık çakacaklar.

politikacılar olmasaydı her şey daha anlaşılabilir ve insancıl olacaktı fakat başka gezegenden gönderilmiş ve dünya'nın sonunu getirmeye yemin etmiş modifiye müşavir gibiler. sabah küfretmeye başlasam, akşamına ancak çıkarım işin içinden fakat kitleler her zaman bir çobana ihtiyaç duymuştur. hiçbir şey birdenbire var olmaz, ihtiyaçtan doğar. ilk insan bile tanrının inanılma ihtiyacından dolayı topraktan yaratıldıysa, bana render almaktan başka bir şey düşmez. iki saati biraz aşacak ablası, cama baskılar amına koyuyor işlemcinin. pencereden giren gün ışığının halıda bıraktığı küçük şımarıklıklar gerçek dünyada saniyesinde ortaya çıkarken, sanal alemde biraz uğraştırıyor. elektrik gitse bile tepki göstermiyorum artık, bir kez daha render tuşuna basıyorum. şu yazıyı da blogspot birkaç dakikada bir kaydediyor. uyum gösterirsen yaşarsın, bu da evrim sürecinin bir kanıtı bak. gündelik hayatta karşılaştığımız şeyler, aslında kökünü zamanın ilk dakikalarına salmış asırlık ağaçlar. aynı paragrafta tanrının ve evrimin varlığından bahsetmek de, güneşe konumlanması talihsiz gerçekleşmiş ofisin ruhumda yarattığı infialler.

ne yapacaksın hayat böyle, elden ne gelir? belki seneye bugün burada olmam, memur olmak için sınavlara ve savaşların neden sonuçlarına bakarım; belki de bir sırt çantasıyla bir trenin cam kenarında yanımdan geçip giden ağaçlara. belki 11.07'de bir kayanın tepesinde dikilip denize bakarım, belki de yerin birkaç metre altında  öylesine uzanırım.

bu yazı kesinlikle bir amacı olmayan ve bırak aksın bebeğim yöntemiyle yazılan bir yazı oldu. bunu biraz daha keskinleştirebilirsem, bir kabileyi öldürecek kadar zehirli olabilirim. neyse render da bitmek üzereymiş. çok da kötü olmadı gibi panpa (soldaki birinci, sağdaki de ikinci alterno):


4 yorum:

4numara dedi ki...

bacım herşey güzel görünüyor da küfretmezsen bişey soracam...neden?

mies dedi ki...

soruları formspring'ten alsaydık:) soracağın tek soru, neden mi? cevabım: çünkü!

4numara dedi ki...

yani neden insanlık-dediğin gibi- saniyesinde ortaya çıkan ışık-gölge, koltuk-masa, halı-parke için bütün mesaisini harcıyor? günlük 8 saat bu kadar ucuz mu? ömrünün üçte biri bu kadar ucuz mu? üçün birini onlar mı alıyor yoksa biz mi? nedir yani?

mies dedi ki...

geri kalan üçte ikisi için yapıyoruz ya zaten bunları. ışık girsin, halıda iz bıraksın falan bunları keyifle yapıyorum. o bitmek bilmeyen kesitler ve detaylar beni öldürüyor. hatta işim modelleme, görsel tasarım olsun; kale modelleyeyim zerre şikayet etmem. en kötü işi yapmıyorum, antalya sıcağında ev taşıyan adam vardı biraz önce. halime şükretsem bile iyi. en azından klima var.