30 Kasım 2010 Salı

9999. günden notlar

"ilk 10000 günün en iyi 10'ları" gibi fütursuz listelerle aklımı kaybedeceğimi düşünüyordum fakat kuzey cephesinden gelen haberlerle her şey allak bullak oldu. geçen hafta iş görüşmesine gittiğim adam bu sabah aradı ve haftaya başlayacağımı söyledi, yoğunluktan cevap verememiş falan filan. bir kebapçıda lezzet turu yapan herhangi bir olimpos tanrısı biliyor ya sevinmedim, öyle sinirlenmiş ve kendimi iş dilencisi gibi hissetmiştim ki geç gelen cevap yüzünden, tamam dedim kapattım telefonu. hevesimin kaçtığı doğru, geçen haftaki arzumu yeniden inşa etmek birkaç günümü alır ve ben de dünyanın geri kalanı gibi işe gidip işten gelebilirim. haftaya başlayacakmışım, neyse her şey zamanla belli olur. en azından antalya'da kalacağım için mutluyum fakat cumartesi çalışıp çalışmadığımı hala bilmiyorum. pek üstelemek de gereksiz sanki, hangi bir yer çalışmadı ki? her şey daha kötüye gitse bile iki sene her şeyi öğrenip sonra kendi dükkanımı açarım. mies'in yeri-alkol ve proje sarayı? zaman bize her şeyi söyleyecektir, yapmak gereken alışmaktan fazlası değil.

antalya'daki fiyatlar istanbul'dakinin yarısı, istanbul'da o tek cepheli lanet daireye verdiğim parayla burada derebeyi olurum, altın varaklı arabalarla işe gidip gelirim. 280 m2 kare evde, antalyaspor deplasmanına gelen takımları bile ağırlayabilirim. hedefim küçük bir ev, belki bir apart olur. eşya taşınımıyla uğraşmazsam daha zinde olacağım kanaatindeyim. internet bağlantısı için eve telefon çektirmek ve faturalar kervanına deh demek niyetinde de değilim. internetle olan ilişkime bir sınır getirirsem her şey daha kolay olur, eve geldiğim gibi uyurum ve sabah erkenden kalkarım. planlarım var ve bu planların içinde içmeyi rutinleştirmek gibi daha önceden yaptığım şeyler yok. entry yazmak da bir süredir önceliğim değil, blog işi de askıda kalabilir. çünkü şunu açıkça belirtebilirim ki, canon l serisi lenslerini paragraf karşılığında değil para karşılığında satıyor. almak istediğim kitapları da "ben aslında amatörce bir şeyler karalıyore" fısıltısıyla daha ucuza almıyorum. para kazanmak zorundayım, ruhumu satmak isterdim fakat geçen sene yaptığım piyasa yoklaması ruhumun üç kilo kıyma kadar ettiğini söylemişti, o yüzden bu projeye soğuk bakıyorum. insanın ruhu bile para etmiyorsa oturup çalışması lazım gelir.

iş hükmünün hayatıma nasıl etki ettiği, benim için özel olması gereken 9999. günde bile nasıl da ortaya çıkıyor değil mi? yarın ki 10000. güne bir deve çobanı gibi gireceğime neredeyse eminim. on bira içip avizeye kusmak istemiyorum, belki üç kırmızı iyi gelir. ama bu saatlerden başlamak lazım ona da, akşama bıraktım mı olmuyor. ya da üç gündüz, üç de gece. kardeşim eminim ki abisinin 10000. gününe ya da kırmızı tuborg'a kayıtsız kalmayacaktır. bizimkilerin de kırmızı tuborg'a pek kayıtsız kalmayacağını ve "hafta içi neyin birası bu allasen?" tedirginliğiyle bu seremoniyi baltalayacağını hissediyorum. 

en iyi 10 grup gibi listeler yapmak lazımdı ama biraz geç kaldım sanki, her zamanki gibi. neyse işe girip bu amaçsız halimden kurtulmak yolunda adım attığım için son üç günün toplamından bile daha iyiyim. belki günün birinde iyi bir mimar olurum ve geri dönüp bu yazdıklarımı okuyunca "bu herif neyden bahsediyor be" derim.



Hiç yorum yok: