10 Kasım 2010 Çarşamba

let it be

müziğin yön verdiği filmler kuşağında, içinde the beatles şarkısı geçmeyen the boat that rocked'tan sonra bünyeyi liverpoollu efsanevi gruba yatırmamak ayıp olurdu. across the universe; kalıbı dinlendirmek, müziğin ruhunu özümsemek ve sözlerde kaybolmak için yeterince iyi bir film. güzel taraflarından birisi de şükran günü yemeği için tüm aile bir araya geldiklerinde tüm her şeyi başlatan büyük insan jack kerouac'ın bahsinin geçmesi. okulu bırakmak istediğini ve okumanın saçma olduğunu söyleyen evin oğlu max'a babasının ilk tepkisi " planların nedir, kırık dökük bir steyşın alıp jack gibi amerika'yı baştan başa dolaşacak mısın?" oluyor. masadaki birisi "kimdi o" derken de, muhafazakar anne "kerouac" diye tamamlıyor ve okuduğunu ekliyor.

jack kerouac etkisi zamanla azalmadığı gibi yayılıyor, bir yerlere gitmek isteyen insanların kutsal kitabı "on the road" oluyor. şükran günü yemeğinde de, yarım asır sonra başka bir ülkenin öğleden sonrasında evde oturan 27 yaşındaki birinin zihninde de yerini alıyor şizoid tanısıyla ordudan atılan jack. her şey birbirini etkiliyor, lennon'un liverpool sabahında aklından geçenler seneler sonra bir şarkıya dönüşüyor, şarkılar milyonlarca insanı sürükleyip daha önce hayalini kurmadıkları yerlere bırakıyor. soğuk ve yağmurlu bir liverpool gecesinde mccartney'in gitarından çıkanlar, lennon öldürüldükten çeyrek asır sonra bir filme dönüşüyor. bir pubın eski ahşap masalarında, birkaç bira bardağının arasında insanın zihnine aniden gelen parlak birkaç dizenin etkisi, fırtınalar koparan kelebekten bile büyük oluyor. kerouac çok eskiden bir kitap yazıyor, lennon daha sonra bir beste yapıyor; birileri the beatles şarkılarından film yaparken, 2010 yılında yaşayan ve tüm gün film izlemeye karar vermiş birisi de oturup buna yazı yazarak bir anlamda şükranlarını sunuyor. 


Hiç yorum yok: