11 Kasım 2010 Perşembe

fotorandom #2

içine düştüğüm kuyudan beni, baba-oğul ve kutsal ruh ileri üçlüsü bile kurtaramayacağından oyun oynamak en iyisi sanırım.


6049. empyrium - abendrot : 

17 şubat 2008'te çekilmiş bir fotoğraf. öğrenci evinden dört beş arkadaş çıkıp o karda kışta süleymaniye'ye kuru fasulye yemeye gitmiştik. süleymaniye camii'ne yaklaştıkça tipi arttırmış ve yüzük kardeşliğinin caradhras'tan geçerken hissettiklerine yakın şeyleri düşünmüştüm. sonrası kimselerin olmadığı sıcak bir mekanda kuru fasülye ve pilav. nasıl da lezzetli gelmişti o soğukta. koca pazar gününü, karda kuru fasulye yemek için harcamış ve epey mutlu olmuştuk. öğrenciydik, pek derdimiz yoktu. eve geri döndükten sonra da kağıda oturmuşlardı.


3489. queen - it's a hard life :  

19 ağustos 2010'da, samandağ'ın esen rüzgarı boşa esmesin diye  kurulmuş yel değirmenlerine bakıp kırmızı içiyorduk. ağustos'ta hatay sıcak olmasına rağmen, arabi'nin bulunduğu o mitolojik tepe sürekli esiyordu. gözcü gibiydiler sanki, ağır ve ahenkle dönüyordu kolları. aklıma arthur clarke'ın sentinel'leri gelmişti. nerede ne zaman okudum bilmem, belki de son nesil'de bahsetmişti bunlardan. batan güneşin kızıllığı ve havadaki nem, değirmenlere çok yakışmıştı. doğru yerde doğru zamanda olduğum anlardan biriydi ve kırmızıyı yine bulmuştuk. willy ve ali vardı yanımda.


495. pilli bebek - siyah beyaz

10 ekim 2009'da, bu sefer olimpos'ta hemen eudemos'un mezarının üstündeki tepeye çıkmıştık sevgiliyle. o zamanlar yeni tanışmış, perspektif arayışımıza birlikte devam etmiştik. hafif bir rüzgar, denizin yüzeyini yalayıp geçerken de empyrium - sad song of the wind dinlemiştik. pek kimseler yoktu, olimposu vuran sele birkaç gün kalmıştı. okuldan mezun olduğum kesinleşmişti ve birkaç gün sonra istanbul'a gidip diplomamı alacaktım. bira ve sigara o gün ayrı güzel gelmişti, her şey olması gerektiği gibi sakince ilerlemişti. başka bir yüzyılda gibiydik sanki.


3919. tiamat - on golden wings :

23 mayıs 2008, yine olimpos. sabah erkenden kalkıp deniz kenarına indiğim ilk ve tek zaman. güneş, bulutların arasından yükseldiğinde ben de sağdan devam edip ceneviz kalesi'ndeki taş pencereden bakmaya gitmiştim. senin de görmüş olman lazım o fotoğrafı, birkaç gün önce koydum. olimpos benim sabitim, zamanın hangi evresinde kaybolursam kaybolayım gerçeğe dönmek için burasını düşündüğüm gibi, gece yarısı nöbetteyken bile aklıma getirip moralimi düzelttiğim ana istasyonum. fotoğrafını çekmeye doyamadığım mitolojik başkentim. 


Hiç yorum yok: