12 Kasım 2010 Cuma

long way from home

"yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığından..." diye küçük bir yazı ve hemen yazarımızın sikko vesikalığı. yaptırılmış dişler-çalışılmış gülüşlerin arsız efendisi o hafta okuyucularından affını ister ve ben her seferinde affederim. gönlüm geniştir, sevdim mi tam severim; sildim mi bir kalemde.

ben de yarın yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağımdan böyle bir giriş yaptım, tam yirmi altı yıldır bir gün bile izin kullanmadım sevgili okuyucularım. size gün geçtikçe çıkmaza sürüklenen hayatımı her gün farklı başlıklar altında sunmaya çalıştım ama bizimkisi de deve beyni değil ara sıra dinlenmeye ve formata ihtiyaç duyuyor. şöyle bir şeyler yazmaya çalışmadan sadece kebap yemek, şalgam içmek; aradan birkaç saat geçtikten sonra yine kebap yeyip yine şalgam içmek istiyor. bırak şu mimarlığı, yazı yazma ısrarını, şantiyeyi, modeli; gel de ustandan el al, kebapçı ol da diyor ama pek dinlemiyorum.

biraz önce nat geo'da mega yapılar belgeselini izledim ve mimarlığın hakkını vermediğim için kendime hayıflandım. fakat hayıflanma sırasında taş kadayıf yediğim için o kadar ciddi gözükmedim sanırım. iki bina arasına köprüler, köprülere de yel değirmenleri koymaya çalışan mimarlara baktım, onları motive eden şeyin sadece para ya da sac kavurma olmadığını düşündüm, onlar mimardı ve bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. köprü rezonansını hesaplamak için sabahtan işe koyulurken, dünya'nın başka bir ucunda yatağından kalkar kalmaz taş kadayıfa konulmak üzere ceviz kırmaya başlayan meslektaşlarını akıllarına bile getirmiyorlardı muhtemelen. programı izledim, böyle bir projede çalışıp tüm benliğimi yapıya kurban etmeyi de arzuladım ve her şey için çok geç olmadığını da kabul ettim. günün birinde iyi bir mimar olmak için hala şansım vardı, henüz otuz yaşında bile değildim ve birkaç sene içinde de olacak gibi gözükmüyordum.

kararlı adımlarla yerimden kalktım, tatlı içimi kavurmuştu ve su içmem gerekiyordu. odaya geri döndüğümde canlı para oynuyordu televizyonda. bekletirken iç kanama geçirten yeni bir yarışma bu, katılsam açılmak bilmeyen kapağın anasına canlı yayında söveceğim bir bilgi yarışması. şişman kız, dar bir pembe gömlek giymişti ve terleyen koltukaltını saklama çalışıyordu. koltukaltı gözükmesin diye esas duruşta durması bile pek işe yaramamıştı ve barbaros demek, örümcek hislerime göre "kızıl sakal" demekti. sözlükteki güzel adamı düşündüm, yarışmaya çaktırmadan damgasını vurmuştu ve kim bilir o sırada nerede içiyordu. iki bayan, cevap açıklanıncaya kadar ellerinden geldiği ölçüde komik olmaya çalıştı fakat sabredemedim. bilgisayarımı açtım, yarın yola çıkacak ve yıllık iznimin bir bölümünü fütursuzca kullanacaktım.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

arayı çok açma sen yine de. özleriz biz seni. hergün okuduğum bir sen varsın zaten, eksiklik oluyordu sen yazmayınca, yine olacak. olmasın. çok olmasın.