9 Kasım 2010 Salı

teknolojik ürün incelemesi #2

blog anca yeni yeni yoluna girdiğinden, devamını günün birinde getireceğime inandığım için #1 ile başladığım türlü şarlatanlıklara aylar sonra ancak dönebiliyorum. ilkinin ne hakkında olduğunu bile beş saniye düşündükten sonra bulabildim, allahın cezası sony ericsson w200i ve onun şaşırtan performansını masaya yatırmıştım ve sonra telefon masada kalmıştı. 

bugün ise crea joybox media player'i inceleyeceğiz. önce fotoğrafını koyayım ve incelenecek pek bir şey olmadığı konusunda hemfikir olalım. yeni, teknolojik ve iki sene sonra işe yaramayacağı kesin olan türlü kısaltmalarla zenginleştirilmiş kara bir kutu bu. üzerinde tuş olmaması, onu diğerlerinden daha kolay ve kullanıcı dostu bir cihaz haline getirmiyor. eğrisel kabuklu tasarımı ve sessizliği iyi, fakat internete bağlanıp film indirebildiğini iddia etmesi sevimsiz bir ısrar. her şeyi yapmaya çalışırken günün birinde dünyayı ele geçirecek sanrısına sahip. insanlık daha iyi video uzantısı bulduğu gün kendini yok edecek kadar onurludur umarım.

üç ayda bir teknolojik cihaz alıp evdeki kumanda popülasyonunu besleyen babam, dün bununla geldi. iki hafta önce 1 tb'lık harddisk almış ve bunun gerçekten işe yaramaz bir yatırım olduğuna ikna olunca da geri götürmüştü. fakat bu onu durdurmadığı gibi yavaşlatmamış bile. üç yüz elli kağıdı bu elim kadar cihaza saymış. cihazın özellikleri saymakla bitmez, fotoğraf gösterip müzik çalabiliyor. o paranın yarısını babam bana verse ben de fotoğraf gösterip blok flütle istediği bir şarkıyı çalabilirdim ama blu-ray film oynatamazdım. cihazın en önemli silahı .mkv uzantılı dosyaları oynatabiliyor. full hd televizyonumuz, eve geldiğinden beri ilk defa tam mesai çalıştı dün gece. diğer türlü piksel çorbası gibi gözüküyordu türk televizyonlarından dolayı. piksel piksel, belik belik anadolu'nun çilesini izliyorduk. hemen the fall'ı cihaza yükledim, beş gb'dan büyük bir dosyayı hemen attı, helal olsun. hdmi kablosuyla cihazı televizyona bağlar bağlamaz, parasını hak edecek kadar net bir görüntüyü gözlerimizin önüne serdi. the fall, hiç olmadığı kadar güzeldi fakat devamını getiremedik. çünkü babam, teknolojik bir cihazı kendi haline bırakmaz, eline aldığı kullanma kılavuzuyla birlikte canını çıkarır aletin. her özelliğine girer, menülerinden seker, denemeler ve testler yapar, hevesini alınca da cihazı bizim ellerimize teslim eder. bunun da sonu böyle olacak, bir hafta sonra blu-ray filmleri izleyip görsellikle karnımı doyuracağım. bilgisayar başında dikkatim dağıldığı için izleyemediğim bir sürü diziyi de bu dalga sayesinde izleyebileceğim. 

internete bağlanıyorum diyor ama inanmıyorum. bağlanmasa da olur, filmi gerekirse ben indiririm. ip adresi ve dns almam gerekecek, durduk yere sinirleneceğim yoksa. menüleri biraz karışık ya da ben hayatımın geri kalanında teknoloji üzerine bir şey öğrenmek istemediğim için karışık geliyor. açma kapama tuşu herkese yeter, menüleri batsın. 

o kadar parayı hak etmiyor, malzemeyi az koymuşlar. insan biraz büyük yapar, en azından "baba, adamlar sağlam kasa yapmış" diye kendimizi kandırırız. bu halde, verniklenmiş kaplumbağa gibi duruyor. 

Hiç yorum yok: