8 Kasım 2010 Pazartesi

bir fincan kahve ve rajaz

pazartesi bir futbol sahasıysa, ben şu an kendi kalemin önünden  aldığım top ile orta sahaya yaklaşıyorum. hedefim akşama doğru diğer kalenin önüne varmak ve şutu atmadan birkaç saniye önce kafamı kaldırıp ileriye baktıktan sonra da plaseyle kaleciyi ve topu ayrı köşelere yollamak. basit ve etkili bir atakla bugünü kurtarabilirim, işe dair olumlu hamlelerle bir yere kapağı atabilirim. işsizliğin ağırlığı zamanla artıyor ve insanın hareket kabiliyetini engelliyor. ailemin yanında yaşayarak yeterince geniş alanlar yarattım kendime fakat artık bir yere başlamak lazım, babamın dediği gibi "önce işe gir, isteyip istemediğine sonra karar verirsin."

bayram temizliğinin bana düşen kısmını zar zor hallettikten sonra, rutinime sığındım yine. camları ve kapıları silmek insanı çileden çıkartıyor ve çıkan çileyi bir fincan kahveyle rajaz yuvasına geri sokuyor. şimdi sakinim, bir şeyler yazabilmek o kadar da uzak değil. hayatımın 1422. pazartesisindeyim ve paniğe kapılmayıp hayal kuruyorum. chelsea'yi iki sıfır yenen liverpool'un mutluluğu sarmış benliğimi, öğleden sonraki banttan yayını bekliyorum. 

hafta sonu yaptıklarımın başlığı kesinlikle "olimpes" olacağından, bu yazıda tamamen başka şeylerden bahsetmem gerekiyor fakat yaklaşık on dakika önce aklıma gelenler nedense şimdi ortalıkta gözükmüyor. neyle ilgiliydi acaba, kimi ne kadar ilgilendiriyordu. zamanda yolculuk üzerine kimsenin aklına gelmeyen ipuçlarım mı vardı yoksa "hayat böyledir" üzerine yazmam gereken tuğlavari bir yazı mı? 

eğer gerçekten önemli şeylerse, beni bir daha ziyarete geleceklerdir; eğer unutmam gereken anlık galeyanlarsa zaten unuttum bile. belki de bayram temizliğinin ve kullanılan onlarca temizleyici kimyasalın etkisidir bütün bunlar. epey temizlendi düşüncelerim evet, neredeyse hiçbir şey kalmadı.



Hiç yorum yok: