16 Haziran 2011 Perşembe

domatesler eriyene dek

bir süredir ev ile işin kapıştığı wimbledon yarıfinalinde filenin üzerinden son hızla geçen bir tenis topu gibiydim; sabah kalkıyor işe gidiyor, akşam da koltuktan kalkıp eve geliyordum. annem ara sıra içinde tebligat ve sorumluluk geçen cümleler kuruyor fakat şehrin uzak köşesinde postaneye neden gitmem gerektiğini bilmediğimden erteliyordum. en son bu öğlen pembeleşmeye yaklaşan küp tavukların üzerine küp mantarlar döküp, mantarlı tavuk soteye giden çileli yolun küpten taşlarını tavaya dökerken babam aradı ve akşama bir daha arayacağını, bu sırada e-devlet şifresiyle birlikte şu tebligatın neden yapıldığını öğrenmezsem benim için hiç de iyi olmayacağını kendine has üslubu ve otoritesiyle anlattı. 

mantarlar suyunu çekince, küp küp doğradığım soğanları tavaya döktüm. amına koyayım, sote değil küplerden yemek maketi yapıyordum sanki ama yemek tarifleri veren site küp demişti. ve öklid mezarından kalkıp gelse ve bana daha pratik bir yöntem öğretse fikrimi değiştirmezdim. soğanlardan iki üç dakika sonra biberleri attım. tüm ısrarıma rağmen bunları küp küp doğrayamamıştım.biber bunun için uygun değildi, ancak bir milimetre et kalınlığı olan silindirler yapabilmiş ve bunları tavaya dökmüştüm. iki üç dakika sonra domatesleri atmam gerekecekti fakat öğle tatilimin tamamı bitmişti. bir şeylere şekil verip bunları tavaya atmak öğlen yapılacak iş değilmiş; bir şeylerin farkına vardığım zaman yaptığım gibi elimdeki bıçağı kapıya saplayıp kendi eksenim etrafında döndüm. son olarak yine küp şeklinde doğradığım domatesleri, ateş yemekten manyaklaşmış tavuk-mantar-soğan-biberin üzerine boca edip beklemeye başladım. domatesler eriyinceye kadar diyordu site ve eriyecek gibi gözükmeyen domatesler, işe en azından yirmi dakika geç kalacağımı söylüyordu. daha postaneye gidecek ve bu kahrolası tebligatların neden yakamdan düşmediğini soracaktım. 

bir saat boyunca yemek yapmış olmanın bıkkınlığı ile tavanın başına çöktüğümde, damağımda dolaşan ve bana egenin kuzeyini hatırlatan kekik kokusu tüm yorgunluğumu aldı götürdü, kendinden geçen ümit usta gibi kafa göz daldım. bu gerçekten başarılı ve sitenin dediğine göre pratik bir yemekti, sitenin meşakkatli diyeceği yemeği yapmak için yıllık izin almam gerekecekti fakat sebzeleri belli sırayla tavaya fırlatmak eğlenceliydi. aynı yöntemi dana kuşbaşı ve birazcık da sarmısakla yaptıktan sonra bunların üzerine kaşar rendelersem, michelin yıldızlı ilk ruh hastası olabilirdim.

alev topuna dönmüş yemeği işe geç kaldığım için hızlıca yemek zorunda kaldım, bimden aldığım dost ayran yangın tüpü gibi çalıştı, bir lokma yemekten sonra ağzımda çıkan yangını dostun verdiği el ile söndürdüm.

evde tek başımaydım, mutluydum ve uzak bir postaneye gidip bir şeyler öğrenmek zorundaydım. akşama babam arayacaktı. 


2 yorum:

Adsız dedi ki...

dostum küp demişsin ama bu domatesler yarım ay.

mies dedi ki...

fotoğrafı ben çekmedim zaten, hazır buldum. keşke yemeği de yapmak yerine hazır bulsaydım.