24 Haziran 2011 Cuma

melancholy man

incir reçeli ile başlayan gece, sezai paracıkoğlu'nun karakteristik sesinden şarkılarla devam etti ve gece yarısına az kala kaybedenler kulübünün film müzikleri ile bitmeye yaklaşıyor. melancholy man şarkısındaki soyut basamaklardan teker teker iniyorum. ben indikçe dünya etrafımda yükseliyor, etrafımı çevreleyen taş duvarlar biraz daha kalınlaşıyor. dünya etrafıma yığılıyor adeta. the moody blues ve büyülü yetmişlerden sonra can göksun'un sesinde bir kez daha hayat bulan bu şarkı üzerimi ve göz kapaklarımı örtüyor, uyumak istemesem de uyku bastırıyor. kimliksiz geçen günlerimi pek hatırlamaz ve haziran boyunca ne yaptığımı pek bilmezken; yaşamadığım dönemlerin, bir konser anını, uzun saçlı ve sakallı adamların sahnedeki duruşlarını düşünüyorum.

gece yarısını geçtik ve en uzun gündüzden bir gün daha uzaklaştık. güneş biraz daha erken batmaya başlayacak ve ben, hangi yarıkürede olduğumu umursamadan içtikçe kendime geleceğim. bir sonraki şişenin promosyonlu kapağında belki "tebrikler kendinizi buldunuz" yazacak belki de "tekrar deneyiniz". hiçbir birayı,son birammış gibi içmediğimden umudumu koruyorum. bir bira daha her zaman vardır benim evrenimde.

kendimi bırakıp on sene öncesinden çıkar ve herkes yattıktan sonra defterime bir şeyler karaladığım 2001 yazından bahsedebilirdim belki ama şarkı felaket çarptı, bir de içerek bakmak lazım. dün ve yarın içince, bugünü nadasa bırakmak gerekti. dün ve yarından sonra içince, bugün hiçbir surette bira dolabıyla karşılaşmamam gerekti. nasıl mı bu kadar eminim? willy geliyor. gel dediğinde gelmeyen, git dediğinde gitmeyen; ben ne dersem tersini yapan bu çılgın kral yarın akşam saatlerinde burada olacak ve içmeye başlayacağız. ben içmekten bıktığımda etrafımda willy olmayacak, en yakın markete sigara ve birer bira daha almaya gitmiş olacak. ankara'da bayılana kadar içtikten sonra taksiye atlayıp onun bir arkadaşının evine giderken, benzin istasyonunda birer bira daha alan ben değildim. ağustosun sonlarında bir gündü, birkaç gün önce antakya'nın çok sıcağında, bir evin üst katındaki yer yatağında pes oynayıp bira içerken, sonra kendimizi ankara'da, sakarya'nın barlarından birinde bulmuş ve içmeye devam etmiştik. 

şarkıyı defalarca başa sarıyorum, indikçe ardımda ve önümdeki basamakların sayısı artıyor. melancholy man bana yakışıyor, üzerime oturuyor. kafam öne düşüyor. bir ahşap masanın üzerinde, beyaz bir ekranın karşısında zamansız adımlarla öylesine dolaşıyorum. hangi yılda olduğumu biliyorum fakat hangi andayım? onu bilmiyorum.


3 yorum:

Adsız dedi ki...

bu saatte yazdığın yazılar çok iyi gidiyor. kaybedenler kulübü soundtrack den sigaramın dumanı şarkısı da güzeldir.

Adsız dedi ki...

sen uzun uzun yaz, ben okuyayım.. çok tuhaf, hiç görmediğim birini avucumun içi gibi biliyor olmam. mi es: ay lav yu :)

mies dedi ki...

uyku beyni ele geçirmeye başlayınca başka bir insana dönüşüyorum sanırım. sanki başkası yazmış gibi okuyorum gece yazdıklarımı. kaybedenler kulübü soundtrack'i de yamanmış, daha devamı gelir ilerleyen gecelerde.

avucunun içi gibi bilen adsız: yanılıyor olabilirsin.