4 Kasım 2010 Perşembe

2010'da bir gencin günlüğü

on sene önce, uyandıktan sonra neler yaptığımı pek hatırlamıyorum fakat bu, internete girip bir sürü siteye bakmakla başlamıyordu. herhangi bir sitede hesabım yoktu, nikler ve sanal kimlikler, kişisel alan ve sosyal paylaşım furyası da henüz başlamamıştı. günde bir saat internet yetiyordu sanki, nba.com'a girip skorlara bakıyordum, sözlük kavramından bihaberdim. michael jordan fotoğrafları indirmek epey zamanımı alıyordu, site site dolaşıyordum. google değil altavista vardı ve bugüne kıyasla pek bir şey yoktu.

fakat aradan on sene geçti, internetin hacmi kendisini defalarca katlarken, kullanıcısı da iyice yuvasını yaptı. benim de amacım, bir on sene sonra "on sene önce, uyandıktan sonra ne yapıyordum lan?" sorusuna cevabı şimdiden yazmak. her şeye on sene önce başlasaydım, bu soruların cevabını şimdi alırdım fakat geç kaldım. hedefim bundan sonraki on yıllık süreç; o yüzden, bu sabah ne yaptığımı anlatmak lazım.

tuhaf şekilde askerlikle ilgili rüya görme ısrarım devam ediyor, sanırım zihnimi en son yoran şey o olduğundan, bilinçaltım bununla ilgilenmeye devam ediyor.  sekiz buçuk gibi kalktım, babam işe gitmişti ve kardeşim de çıkmak üzereydi. yatağımı topladım, televizyonu açıp açmamak konusunda küçük bir şüpheye düşüp açmamakta karar kıldım. bir gece önceki şampiyonlar ligi maç sonuçlarını teleteksten öğrensem bile, golleri kimin attığını öğrenemeyecektim. 

geleceğe not: 2010'da türk televizyonlarından şampiyonlar ligi izleyemiyoruz, gerizekalı adamlar milan - real maçı yerine papatyam diye dizi koyuyorlar. ancak türk takımı olursa canlı yayın, hala sabri ugan-ertem şener. hala mutlak başarısızlık ve talihsizce yenen goller, bilinçsiz ataklar. internetten izlemek de ikide bir takıldığından beni çileden çıkartıyor. sözlük üzerinden maç linki yayınlamak illegal, kanunlar hala epey geriden takip ediyor gündemi ama yapacak pek bir şey yok. ülkede iki tane dijital platform var; ikisi de birbirinden kötü. digiturk'te süper lig ve premier lig; dsmart'ta ise avrupa ligleri var. neyse ki ntv grubu, ispanya ligini aldı da messi ve c. ronaldo izleyebiliyoruz. teknolojik hamle yapmaktan aciz olduğumuz gibi, site sansürleriyle uğraşıyoruz. youtube yeni açıldı, kapanması da yakındır gerçi.

neyse, televizyonu açmak yerine kahvaltı etmeye karar verdim. iki lavaş ekmeğin arasına füzyon pizzası yapmıştı annem, sütlü bitki çayı içip iyileşme sürecini hızlandırdım. kahvaltıdan sonra da kalktım bilgisayarı açtım. 2010'da bilgisayarın sürekli açık durması o kadar garip değil, on sene önce günde birkaç saatlik kotamız vardı. tarayıcı olarak google chrome kullanıyorum, açılış hızı ve sade tasarımını seviyorum. tüm kısayollar, adres çubuğunun altında. soldan sağa ilk on site: ekşi sözlük-tuborger blog-twitter-gmail-nba- aceto blog-liverpool fc- youtube-fotoritim-ntvspor. sözlükten mesaj gelmişse onları cevaplıyorum, karmaya bakıyorum. son beş bin senedir 745-740 arası sanırım. algoritmasını anlayamadığım tek şey sanırım bu, kimse de bilmiyor. sol frame'e kısa bir bakıştan sonra da, badilerim ne yazmışa bakıyorum. sol frame genelde canımı sıkıyor. bugün önder sav (50) ile başladık, birkaç gün böyle gider. siyasetten zerre hoşlanmadığım gibi bunun üzerine yazılanları da okumuyorum, kendim de yazmıyorum. badilerim de, gündemi yakalamak yerine kendi gündemlerinde kendi hayatlarını anlatan sakin insanlar. elliden biraz fazlalar, çoğuyla hiç mesajlaşmam bile. senelerdir okurum, sadece okurum. 

sözlüğe kısa bir bakıştan sonra, kişisel alanım olan bloga giriyorum. istatistiklere bakmak her zaman hoşuma gitmiştir, iyi kötü okunuyor sanki. sadece "adsız" adı altında yorum yapanların kim olduğunu bilmediğimden, o açıdan biraz sıkıntı var. karanlıktan gelen bir ses gibi. sonrasında pek sevdiğim twitter. son bir senedir epey moda olan ve 140 karakterle sınırlandırılmış sevimli bir sosyal paylaşım sitesi. basit düşünmenin yarattığı en güzel site sanırım. aforizma için ideal, özet geçmeyi öğretiyor. aklıma gelen birkaç cümleyi hemen yazıyorum, belli bir amacım yok. internet üzerinde bir kimliğim var ve her sabah, bu kimliğe gelen tepkilere, mesajlara ve istatistiklere bakıyorum. herkes gibi, benim de burada bir hayatım oldu. geriden takip etmiyorum devlet gibi.

yaklaşık bir saat süren kontrollerden sonra da bir şeyler yazacaksam, nereye yazmam gerektiğine karar veriyorum. offf bıktım lan yazmaktan, anlatmak istediklerim biraz daha fazlaydı halbuki. yeniden bile okunmaz, belki on sene sonra.

2 yorum:

nstemi dedi ki...

düzenli,sebat ederek,istakrarla yaptığım yegane iş blog'unu takip etmek oldu..varlığın türk varlığıma armağan oldu..'yukardaki resimde gördüğünüz kelimeleri yazınız' da payıma düşen 'lopti' oldu..

nstemi dedi ki...

istikrarla..hah bu sefer oldu..