30 Kasım 2010 Salı

her şey üst üste

sabahın erken saatlerinde işe alındığını öğrenen fakat bu konu hakkında büyük şair necip fazıl gibi (geçti, istemem gelmeni; yokluğunda buldum seni) davranan kahramanımızın ev odaklı hayatı, patates kızartması yapmak için mutfağa giden uzun yola çıkmadan önce gelen mesajla bambaşka bir hal aldı. o sırada internet üzerinden asi_cocuk_xx adlı bir mikropla oyun oynuyor ve kelimeleri iyi puan getirecek şekilde oluşturmaya çalışıyordu. ne yaptığını kendisi de tam olarak bilmiyordu, kahve de yapmamıştı sanki bugün. kısa vadeli hafızası çökmüştü, son altı ayda evde ne halt ettiğini tam olarak hatırlamazken, eski günlerde rahatlıkla dolaşabiliyordu. oyun devam ederken sözlüğe girdi, bir şey okumak için değil bir arkadaşa bakıp çıkmak için girmiş gibiydi. mesaj geldiğinden parlak yeşile tıkladı ve altı kırkbeş yayınlarından "uzun süredir yazılarınızı takip ediyoruz, görüşmek isteriz" içerikli mesajı okudu. iletişim bilgileri de vardı, sözlükten geri çıkıp oyuna girdi. oje güzel puan getirince keyfi yerine geldi, geçmişte neler yazdığını düşündü fakat aklına pek bir şey gelmedi. okulun son dönemleri ve iş hayatının karanlık kuyuları üzerine aynı şeyleri tekrarlamaktan öteye gitmediği için eski yazdıklarını imla hatalarını düzeltmek dışında görmek istemezdi.

iletişime geçip geçmemek üzerine kararsız kaldı, artık düzenli bir işi ve maaşı olacaktı; belki kenara birkaç kuruş atar ve az yakan dizel bir araba bile alabilirdi ileride. ev taksitine girerdi, kredi öderdi, vadeli hesapları olurdu, büyükler ne yapıyorsa o da aynısını yapar ve bir şekilde sıradanlık krallığına adımını atardı. bu mesaj da neyin nesiydi, neden görüşmek istiyorlardı? takip edilecek kadar ne yazmıştı, peşindeki insanlar ve onların kara çantalarında taşıdıkları nelerdi?

görüşmek istediğine karar verdi, o sırada midesi guruldadı. patates kızartması yapmak için irade gücünden başka her şey hazırdı. yerinden kalktı, mutfağa girdi, patatesleri raftan aldı fakat onları doğramak yerine kahve içmenin daha kolay olduğuna karar verdi. üşengeçliğin engin coğrafyasında altın yeleli yılkı atıyla oradan oraya koştururken kettle'ın düğmesine bastı. kırmızı fincana içeriği hazırladı. suyun kaynamasını beklerken canı sıkıldı, kaynama noktasını düşürmek için dağın başına mı çıkması yoksa okyanusun dibine mi inmesi gerektiğini lisedeki fizik derslerinden hatırlamaya çalıştı. okyanus dibinde basınç artacağından kaynama noktası da düşecekti sanki, pek emin olamadı. bu sırada su çoktan kaynamıştı, bir fincan kahveyle odasına geri döndü. sırtı hafiften ağrıyordu, kitap yazsa bunun ne üzerine olacağını ve en fazla kaç sayfa çıkarabileceğini hesapladı. sonuçlar onu mutlu etmedi, her şey hakkında o kadar az bilgisi vardı ki; yazarlık kariyerine yanlışlıkla adım atarsa sadece eşini dostunu anlatmanın mantıklı olacağına karar verdi.

o sırada kapı çaldı, radiohead "you and whose army"i söylerken yerinden kalktı, annesi marketten gelmişti. ona, yazarlık kariyerinin belki de başladığını söylemek istedi fakat vazgeçti. onları endişelendirmek istemiyordu, özellikle işe alındığını öğrendikleri bu kutsal salıda. oğullarıyla gurur duymak onların da hakkıydı, sabretmişler ve beklemişlerdi. market poşetlerini annesinin elinden alıp mutfağa bıraktı, üçgen peynir yoktu. buna üzüldü, üçgen peyniri sevdiği kadar tanrıyı sevse şimdi seçilmişler kadrosundan iyi bir maaşı ve deri koltuğu olurdu fakat özellikle adana'da sıcak pidede erittiği süter üçgen peynirinin verdiği lezzeti, semavilerin hiçbiri veremezdi. imkanı yoktu. 

annesi, patates kızartmasını neden yapmadığını sordu. verecek bir cevabı yoktu, aklının bir köşesinde ilk kitabının konusunun ne olacağını ve hangi zaman kipini kullanması gerektiğini tartıyordu. geçmiş zaman iyiydi, -di'li geçmiş zamandan hep hoşlanmıştı. tuhaf düşünceleriyle mutfaktan çıkıp yeniden odasına girdi, 9999. günü son ayların en değişik günlerinden birisi olmuştu, bilgisayarına baktı.

her şeyin üst üste geldiği erkenden kararan bir gündü, bir şeyler yazıp mutfağa geri gitti.

6 yorum:

hevesli bardak dedi ki...

bunun olacağını görmüşüm gibi yorum yapmışım geçmişte.

Adsız dedi ki...

eski işyerimde patronuma, cumartesi çalışmayayım maaşımdan kesinti yapmanıza bile razıyım demiştim.
bu sebeple cumartesi çalışmamak üzerine yazdıklarını büyük bir keyifle okudum.
yeni işin için cumartesi çalışmamanı dileyerek, hayırlı olsun diyorum.

mies dedi ki...

teşekkür ederim, elim biraz daha güçlendikten sonra restimi çekeceğim cumartesi çalışmaya. bu benim özgürlük mücadelem olacak, geri adım atmayacağım zamanı gelince. fakat şimdi rest çekecek durumum yok, o yüzden pazar gel deseler, gideceğim.

Adsız dedi ki...

ne zaman bir yayınevi keşfedecek seni diye bekliyordum resmen, yazarım diye geçinen yüzlercesinden çok çok daha iyi yazıyorsun. işe de kabul edilmişsin gerçi ama senin gibi kalemi kuvvetli birinin, kitap fikrini en azından bir düşünmesini isterim ben, pek de haddim olmayarak.. :)

mies dedi ki...

kitap fikrini düşüneyim desem de aklıma hiçbir şey gelmiyor, en fazla kitapçık yazabilirim:)

Adsız dedi ki...

o zaman öykü kitabı yazarsın, illa roman olacak değil ya :)