1 Temmuz 2011 Cuma

july morning

çaktırmasam da son bir haftadır başlığı bu olan bir yazı yazmak istiyordum. içeriğini kafamda oluşturduğumdan ve okuyucuyu sarsmak istediğimden falan değil, bilirsin seni sarsmayı pek istemem okur, sadece uriah heep'in bu sololar kervanı gibi devam eden şarkısından yazarken ilham almak ve vay vay ki ne vay demek için temmuzu bekliyordum. 2008'in bir temmuz sabahında, arabayla şantiyeye giderken duymuştum ilk defa. iş arkadaşım, babasının en sevdiği şarkı olarak bunu söylediğinde, işlerin bu kadar karışacağını bilmiyordum. sarıyer börekçisinden börek alıp şantiyeye çıkana dek defalarca dinlemiştik july morning'i. hava oldukça sıcaktı, günler uzundu ve onbinlerce metrekarelik bir şantiyede akşama kadar oradan oraya sürükleniyorduk. putzmeister beton pompaları bir an olsun dinlenmiyor, jcb'ler sağı solu kazıyordu. jcb operatörü bir işine bağlı bir cüceydi ve iyi para alıyordu. hidrolik kolları bir maestro gibi yönettikten sonra da çay içmek için ağacın altına park ediyordu. bir jcb operatörü olmayı (aslında backhoe loader ama marka adı iyi benimsendi bunda) istemiştim. mimar olmak sandığım kadar eğlenceli değildi. zamanla jcb aşkım bitti ama ne zaman yeri göğü delen bir hilti görsem, yüreğim inceden inceye sızlar. 

bir sonraki temmuzda ise şantiye deneyimi bitmiş, başka birinin ev-ofisinde çalışmaya başlamıştım. köşedeki bilgisayar benimdi ve müzik yayını da bana aitti. temmuz girer girmez başlayan uriah heep fırtınası,  20 temmuz'daki deep purple konseriyle iyice şahlanmış ve ofisi, kırk sene öncesinin müzikal hava sahasına çevirmiştim. perfect strangers'ta kafa sallayan güzel bir patroniçem vardı artık, neydi o şarkı derken de camel - rajaz'dan bahsederdi. temmuzda işler yolunda giderdi. 10 temmuz'da kardeşim, 12'sinde yoldaşım onur, 16'sında ben, 29'unda aslanbaşlı willy derken; içmek için bahane bulmaya gerek kalmazdı. birthday weekend diye eve bir kasa bira alır, daha gece yarısı olmadan "lan biralar nerede" diye ortalığı birbirine katardık. her sabah, july morning'e uyanır ve yanan asfaltların üzerinden şehirli bir ceylan gibi işe gelirdim.

bugün de öyle oldu, kalkar kalkmaz bilgisayarı açtım ve şenlikleri başlattım. tıraş olurken, yatağı toplarken, küçük ve artık şeklini yitirmiş şeker görünümlü yastıkları nevresimin üzerinde belli bir anlam oluşturacak şekilde dizerken, ortalığı biraz toplayıp temiz bir çift çorap için dolabı eşelerken uriah heep de solo üzerine solo atarak, temmuz sonunda geldi dedi. evet gelmişti ve bunu akşama birkaç birayla ıslatmak kaçınılmaz olmuştu.

sen de dinle panpa:

Hiç yorum yok: