16 Temmuz 2011 Cumartesi

ki do dun o nu

umrumda değil. merdiven girişi, bir apartmanın zemin kat rölövesi, giydirilmiş kolonlar, seramikler ve rıht yüksekliği. sabah yatağımda çapraz uyanıp ayılmak için soğuk duş aldım, yoğurt ve domates yedim, alka seltzer içip kral tv izledim fakat henüz tam başarıya ulaşmış değilim. parmaklarımda bir halsizlik ve neler olduğunu tam anlamama hali var yirmi sekiz yıl önce olduğu gibi. bu sefer ağlamam için kıçıma tokat atan bir doktor yok sadece ve üzerim giyinik. geri kalan her şey aynı. hayat hakkında diyebileceğim pek bir şey yok, yuvarlanıp gidiyoruz işte. bir tepede durup da kainata bakarken birisi arkamdan itelemiş gibi, sonsuza dek düşme hissi değil de yuvarlanma; ağız burun dağıtırcasına.

doğum günlerimde genelde dev bir z raporu yazardım fakat hemen her günümü kayıt altına aldığım şu zamanlarda bu gereksiz bir tekrardan öteye gitmez. zaten parmaklarımda enerji yok, bundan saatler önce kaleiçi'nde bir barın sokağa atılmış masasında bir bira daha içerken son enerjimi tükettim. fotoğraf çekmeye çıkıp eve sarhoş döndüm. yüzümü döndüğüm güneş, dağların ardına gittikten sonra bu sefer dolunay çıktı. iş arkadaşım o kadar aptalca sorular soruyor ki ne yazdığımı bilmiyorum, beni çoğu zaman çileden çıkartıyor. ben ne bileyim tavan yüksekliğini, pencere genişliğini.

içimde bir sıkıntı var, dolunay günleri hep böyle oluyor  huzursuzluk çıkartmak istiyorum. neyse yazmak istemiyorum, pek bir anlamı da yok zaten 28 yıl önce başıma gelen şeyin. cumartesi çalışmak bile daha net bir gerçeklik.


Hiç yorum yok: