20 Temmuz 2011 Çarşamba

seçeneklerin sonu

geçen hafta pazardan aldığım salata malzemelerinin ve yeşilin her tonunun sonuna dün gece, roka-tavuk-mısır triosuyla geldim. yeşillik kalmadı salatasını yapabileceğim, öğlen arasında da makarna yaparak bir saat boyunca debelenmek ve bulaşık çıkartmak istemiyorum. nedense haddinden fazla bulaşık çıkartmak konusunda tanrı vergisi bir yeteneğim var. tezgahın halini gören büyükelçiler, kraliyet ailesine düğün yemeği hazırladığımı iddia ediyor. gerçek hayatta büyükelçi görmemiş olmam ise kaderin cilvesi olsun, belki umarsızca birbirimizin yanından geçip gitmişizdir. nerede bu adamlar asuman ve neden beni arayıp sormuyorlar?

yeni aldığım zeytinyağını merkeze alarak küçük bir öğün yaratma becerisinden yoksunum, aklıma hiçbir şey gelmiyor. patates kızartırsam diyet tanrılarının gazabından korkuyorum, sac kavurma yaparsam da tanrının direk bahçeme inip kapımı penceremi yumruklamasından çekiniyorum. 

bu arada eski patroniçem mail atmış "neredesin, telefonuna ulaşamıyorum, niye bu kadar hayırsız çıktın sen" diye. tüm binalar havaya uçtuktan sonra gülümseyen bruce willis gibi gülümsedim, ben tam olarak böyle bir insandım. sonsuz bir vurdumduymazlığın etle muhteşem birleşimiydim. yaptığım hiçbir şeyin net bir çünküsü yoktu, sadece içimden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyordum. telefon kullanmaktan nefret ediyor ve insanları arayıp sormak konusunda engin bir isteksizlikle yaşıyordum. buna rağmen insanlar beni seviyordu bir şekilde, kötü niyetli olmadığımı hissediyorlardı sanırım. gerçekten kötü niyetli değilim, hele bim'den alışveriş yapıp poşetlerle eve dönerken, kötülüğün zerresi bile içimde barınmıyordu. sadece sosyallik ve sürekli iletişim içinde olmak bana göre değildi. belki mail atarım ve ona numarasını kaybettiğimi, askerden sonra hattımı değiştirdiğimi, öğlen yemeklerini özlediğimi ve istanbul'a gelirsem mutlaka uğrayacağımı söylerim. iyi bir insandı, başka bir yüzyılda yaşasaydı atının üzerinde erkekle birlikte savaşa giderdi.

biraz önce de kardeşim aradı ve motorsiklet (yamaha fazer) alacağını söyledi, para ve rahat fazla gelmiş arkadaşa. vazgeçirmek telefonda kısmet olmadı, hafta sonu konuşacağım artık türkiye'deki şoförlerin ne kadar dangalak olduğu hakkında. lan zaten araban var? bir de bana bak, toplu taşıma şovalyesi gibi oradan oraya sekiyorum yıllarca. daha ehliyetim yok ve bu odaklanamama problemiyle şarampolden yuvarlanmamak için bir süre daha almayı düşünmüyorum. 

yazı da kesik başlı semenderler gibi sağa sola çarpmaya başladı. ne yiyeceğim konusunda net bir fikir oluşur diye yazmaya başlamıştım; büyükelçiden patroniçeye, yamaha fazerden vurdumduymazlığa geniş bir yelpazenin kenarlarını dişlerken buldum kendimi. hayat zor. 


1 yorum:

mommo dedi ki...

yaz,yaz ve yaz...