11 Temmuz 2011 Pazartesi

not online

özellikle bugün iyice açığa çıktı ki, artık internette olmaktan ve üyesi bulunduğum yerlere bir şey yazmaktan pek keyif almıyorum. hafta sonu aklıma bile gelmeyen bir şeyin karşısında tüm hafta içi mecburen durmak, tamamen benden kaynaklanan bir problem değil fakat bunu nasıl değiştireceğimi bilemediğim için yine de kendimi aklayamıyorum. şu sosyal paylaşım aptallıklarına çok fazla bulaşan bir insan hiç olmadım ama facebook ya da msn kullanmamama rağmen yine de sosyal medyanın temaslarından rahatsızım. internetin sonsuz deryasını beş on tane siteyle sınırlamış olmam da, yeni şeyler deneyerek zaman kaybetmek istememekten kaynaklanıyor.

başka ve özgün fikirler lazım bana, başka perspektifler. yığınların ortak düşüncesini bir kez daha, sonra bir kez daha temize çekecek papağanları okumaktan artık yılmış durumdayım. aynı bakınızlar, aynı cümleler, aynı başlıklar derken; önceden gülümseyerek saatlerce dolaştığım bir sitede, şimdi badiler bir şey yazmışsa bakıp çıkıyorum. pek yazan da yok artık benim gibi. bir aydır içimden gelmiyor, sayıyı 2000'e indirip bu serüveni noktalamayı düşünüyorum. yazdıklarım üzerinden başkalarının para kazanması, kurumsallık mastürbasyonu ve beyin fırtınası yapması pek istediğim şeyler değil. başlangıcı olan şeylerin de bir sonu olması, eninde sonunda gerçekleşiyor. 

alışkanlıklarımdan geriye kalan boşlukları neyle doldurmam gerektiğini şimdilik bilmiyorum. fotoğraf çekerken zamanın akıp gitmesinden hoşlansam da bu hafta içi 8.30-18.00 arası pek mümkün değil. işten çıktıktan sonra gidebileceğim yerler de kısıtlı. haftanın tek gününü ne kadar doldursam da, pazartesi yine, yeni, yeniden aynı butonlara tıklarken buluyorum kendimi. 

bir süredir yemek tarifleri okuyup bunları uygulamaktan çok hoşlanıyorum; domates-sarımsak-zeytinyağı ve kekiğin uyumu aklımı başımdan alıyor, kısık ateşte sos yaparken de zamanımı iyi dolduruyorum. o kadar uğraştıktan sonra yaptığım yemek de, bir restoranda oturup sipariş verdikten sonra gelen herhangi bir şeyden misliyle daha güzel oluyor. şimdilik kendim bir şeyler katmak yerine, tarif ne diyorsa onu yapıyorum. sadece zeytinyağı kullanımında hoyratım.

bilgisayar oyunlarından da pek keyif almaz oldum, özellikle makineye karşı pes oynamak ve orospu çocuğu algoritmanın saçmasapan bir gol attıktan sonra top çevirmesi sakinliğimi alıp götürüyor. bulaşık yıkamaktan da pek hoşlanmıyorum, yemek yaparken pantera'nın davulcusu gibi olduğumdan, geriye savaştan arta kalan bir tezgah kalıyor. bulaşık yıkamak, yemek hazırlamaktan daha uzun sürüyor. az bulaşık çıkarmayı öğrendikten sonra  yeni şeyler denemenin de sırası gelecektir. bir bakmışsın, bir restoranda çalışmaya başlamışım. zeytinyağında kavrulan kekiğin kokusunu içime çekiyor ve mimarlıktan ne zaman vazgeçtiğimi hatırlamaya çalışıyorum.

mesai saatini toprağa gömmek üzereyken bira.fm'de forever young çalmaya başladı. genç kalacağım sanrısıyla evime gideyim, giderken de yoğurt alayım.



Hiç yorum yok: