22 Temmuz 2011 Cuma

nefretimin söylemi

bazı şeylerden kendimi bileli nefret eder, bu nefreti kağıda aktarırken de kağıdı parçalayıp kendimi balkondan aşağı atarım. kafamın yarısı çarpmaların etkisiyle ezik, diğer yarısı da dikilidir. evimde kağıt kalem yoktur, varım yoğum doğruluktur. hellim peynirli salatanın üzerinde sızma zeytinyağını bir cerrah titizliğiyle gezdirdiğim vakit bir nebze sakinleşirim. kendimi yatıştırmak bana pahalıya patlar, gider swarovski mağazasında gözlerim kapalı vals yaparım. viyana'da geçen öğrencilik yıllarımın artık eski birer anı olmuş sahneleri öfkemi dizginler, kan basıncımı normal seviyelere çeker.

peki nedir bu bazı şeyler? kökenleri, güzergahları ve şu andaki konumları?

bu kesinlikle eve gelen akrabalardır. antalya lafını duyan kim varsa, arabada boş yer kalmamacasına gelir. odaları doldurur, banyoları işgal eder, balkona taşar ve sürekli bir şey anlatır. evde kaçacak yer kalmaz, diyalog kurma çabaları ise benim balkondan aşağı atlarsam kaç saniyede varacağımı hesaplamalarımın arasında kaybolur. h diye başlarım, gözlerimin önünden formüllerle dolu bir katar geçer ve işime yarayacak olanı aralarından ayıklarım:

h = 1/2 gt² ! 

ana karargaha beş kişilik yeni bir ekip gelmiş, geçen hafta da iki tane ergen kuzen vardı. ayıp olmasın diye erkek olanına bir tane bira uzatmış ve herifin bir birayı yaklaşık 5 saniyede ayı gibi içip sonra da gevelemeye başlamasına tanık olduktan sonra da, derin bir nefes almıştım. ona gazoz uzattığımı sanmış olmalı. iki kuzenden pazartesi itibariyle kurtulduk ve şu anda daha beterleri evi işgal etmiş. ben tek başıma kaldığım için rahatım fakat o evde, en az benim kadar yalnızlığı seven, sevdiği yetmezmiş gibi gitarıyla şarkılar çalan bir kardeşim ve ciku'suyla sonsuz bir aşkın kanat çırpışlarında kaybolan muhteşem kuşumuz, yüreğimin aküsü panpam var. bizimkiler gelen gideni sever fakat ben, kardeşim, panpa ve ciku bu fikirden hoşlanmayız. gelenlerin, diğerlerinden daha berbat olmasının ölümcül sebepleri ise şunlar:

gelenlerin ikisi enişte diye anılan canlılar familyasına ait. en az kayınço kadar leş, bacanak kadar tehlikeli. bunlar, kendi aralarında bir de birbirlerinin bacanağı oluyorlar. dolayısıyla aynı ortamda baldız da oluyor. bing bang sonrası evrenin ilk dakikalarından zerre farkı yok. eniştelerin ikisi de memur ve cebindeki en ufak paranın hesabını yapan, kılı kırk yaran fakat evi-arabayı düzmüş ultra sevimsiz adamlar. birisi marilyn manson'un makyajsız halinden hallice, diğeri de noel dayı denilen internet fenomeninin ete gelmiş hali. oh ulan ne de güzel sallamak, sinirlerim yatıştı. taze çekilmiş kuzu kıyma gibi biraz önce ışıl ışıl yapılmış beyaz lake-venge karışımı masamda seriliyorum. klimayı da vuruyorum yüzüme ki hararetimi alsın. bu iki enişte denilen lanetli, kuzenlerimin kocası. ingiltere'de yaşayan köfte dudaklı tatlılık abidesi kuzenim dışında diğerleriyle pek işim olmaz, hele büyüdükçe daha da sevimsizleşirler. nişan yapıp çağırırlar gitmem, düğüne geçerler ve yine çağırırlar; bir kez daha gitmem. bebekleri olur gitmem, bebekleriyle bizim eve gelirler ve bir kez daha gitmemek için hamle yaparken, böyle şeylere önem veren babama toslarım.

bu hafta sonu eve gitmeyecektim, kardeşim gelecek ve beraber raftinge, türlü madrabazlığa bulaşacaktık. fakat babam, bunun kaba bir davranış olacağını düşünmüş olacak ki dün aradı ve "hafta sonu gelmeyecekmişsin diye duydum, doğru mu" dedi. babam, bir şey duymuşsa ve doğru mu diye onay almak için arıyorsa, akan sular durur; rafting botunda ellerinde küreklerle saçma sapan işler yapanlar da donup kalır. dünya'da karşı çıkmayacağım tek insan babamdır, onu üzmem. tanrısal emirlere kafa tutarım, babama tutmam. gelmesem daha iyi olur baba dedim, hem evde yatacak yeri bırak yürüyecek alan da kalmamıştır. geleceksin dedi, bu bana yapılmış bir saygısızlık olur. tamam dedim, gelirim.

yaz olduğu için akşamları kolsuz penye giyen ve her kuruşun hesabını yapan sevimsiz enişteleri mecburen görecek ve fırsatını bulursam onları dumura uğratacağım. belki kırmızı tuborg içirir ve onları, bu dünyanın başka bir gezegenin cehennemi olduğuna ikna ederim. onlar da, benim gibi hastalıklı bir ruhla daha fazla zaman geçirmeyip pansiyona falan giderler, azıcık paraya kıyarlar. biriktir biriktir nereye kadar bu amk parasını da!

zaman intikam vaktidir, nişanda-düğünde takamadıklarımı yarın akşam tek seferde takacağım artık.



Hiç yorum yok: