1 Temmuz 2011 Cuma

tuborg sunsets

ofisten koşarak çıkıp markete girmem arasında bir dakika, marketten çıkıp eve girmem arasında yaklaşık otuz saniye vardı. yeni aldığım maaşın ve siparişini verdiğim telefoto lensin mutluluğunda, elimde biralarla bir şeyleri başardığımı hissediyordum. yirmi sene okul boşa değildi, bir cuma akşamı el kol dolu eve girmek demekti. bira bardağını ve dört gold bir kırmızıyı buzluğa yatırdım. içmeye başladan önce fotoğraf çekmek ve içimdeki fotoğraf aşkını şahlandırmak istiyordum. bu sırada dünkü salatadan kalan bulaşığı yıkadım, mikroplar ölsün ve benim yüzümü unutmasın, intikam yemini etsinler diye kaynar suyla yıkadım hem de. açlığı hafiften bastırsın diye çeyrek ekmeğe kaşarı, domatesi ve biberi ittim. angaryalar tamamlandığında ilk birayı bardağa döktüm ve bastım deklanşöre. batmaya giden bir güneş bira bardağının içinden süzülüyor ve beni aziz ya da şövalye ilan ediyordu. daha ilk yudumu boğazıma göndermeden, gece sonundaki halimi görür gibi oldum; en az benim kadar mutluydu. güneş, bira ve ben doğru yerdeydik. benimle güneş arasına giren biranın, bira tutulmasına mı denk olduğunu düşünürken iyice sıyırmaya başladığımı düşürdüm; deklanşör sesini özlemiştim. 

Hiç yorum yok: