8 Temmuz 2011 Cuma

a lens story

en son hangi noktada kaldığımı hatırlamıyorum; hepsiburada'dan (adını şeytanlar lanetlesin) siparişi iptal edip paramı tehdit mailleriyle birkaç saat içinde geri aldıktan ve izmir'deki satıcı da lensimi kargoya verdikten sonra öznelikten çıkıp kafamı dinlemeye başlamıştım. kargom antalya'ya gelmiş, kamyona yüklenmiş ve en geç öğleden sonra elime ulaşacak şekilde ikna edilmişti. saat beşe yaklaşıp da ben hala lensime kavuşamamış yorgun, mutsuz ve öfkeli bir şövalyeyken kargocuyu aradım. paket kargoya yüklenmemiş, son anda bir yanlışlık olmuş ve yarın sabah müsaitsem getirebilirlermiş. siz getirmeyin, ben geliyorum neredesiniz dedim. bana adresi kekeledi, mesai saatinin bitmesini beklemeden kendimi dışarı attım. 

kargocudan içeri girdiğimde güdümlü bir füze, yeminli bir müşavir ve kılıcın kabzasından yansıyan titrek bir mum ışığı gibiydim. onlara adımı söyledim, adam bana baktı, içeri girdi, küçük bir kutuyu getirdi ve imzalamam için bir kağıt uzattı. kendi imzamı atmadım, bu intikam yemini etmiş bir samurayın haykırışıydı adeta. içimdeki tüm sevinç gitmiş olarak kargocudan çıktım, otobüs durağına geri yürürken; artık 300mm bir lensim olduğu gerçeği, bulutları dağıtmaya ve güneşi yüzüme vurmaya başladı. üç yıllık çapraz bekleyiş sonunda bitmişti, bir şantiyenin ardından paramı almak birkaç ay geciktiği için 2008'de buna muvaffak olamamıştım; 2009'da tek başıma yaşarken bırak lensi, ay sonunda yirmi lirayı bile görmemiştim; 2010'da vaktim vardı fakat çalışmadığımdan lense kanalize edecek renkli kağıtlarım yoktu, askerden gelmiş ve iş için birkaç girişimde bulunduktan sonra çuvallamıştım. ve işte 2011'in 7 temmuzunda serüven bir taraftan bitti, diğer taraftan da yeni başladı. 

eve gelir gelmez, düşük ışıkta saçmasapan fotoğraflar çekmek yerine fotoğraf eğitimine başladım. mirror lockup'ın yeri ve öneminden, bracketing'in sağladığı avantajlara, eos sürüm güncellemesinden, lenslerdeki titreşim önleme ekipmanının mekanizmasına dek, saatlerce ders çalıştım. öğrendiklerimi makine üzerinden pratiğe döktüm, karnım acıkınca da öğlenden yaptığım enfes tavuklu yemeği ve tavuk suyuna çorbayı ısıtıp yedim. bir başlangıç uzanıyordu önümde; belki birinci sınıf ekipmanlarım yoktu fakat içimdeki istek bu açığı alabildiğine kapatacaktı. doğru zamanda doğru yerde olup bir tripodun arkasında beklerken; bir lahitin sırtında yükselen dolunaya bakıp tamam diyecektim, şimdi yüksel yükselebildiğin kadar...


1 yorum: