6 Temmuz 2011 Çarşamba

keep calm

son üç senedir almak istediğim lensin siparişini geçen hafta vermiş fakat bir sonuca bu öğlen itibariyle dahi ulaşamamıştım. onlara kahrolası bir lensin neden bu kadar geciktiğini ve tedarik sürecinin limitlerinin ne olduğunu soran bir mail attım, birkaç saat sonra geri döndüler ve taşınma işlemi nedeniyle siparişin ancak bugün işleme konduğunu söylediler. bu da gelecek haftaya sarkacak sarkastik bir maceranın başını işaret ediyordu. yapacağınız işin edeceğiniz teslimatin kieslowski'sini sikerim deyip bir koşu bankaya gittim, sipariş işlemi için iban numarası şarttı. bankadan iban numarasını alıp ofise geri döndüm, bazı işlemler için cepanahtar uygulaması yüklemem şartmış. hazır girişmişken cepanahtar uygulamasını telefona yükledim. program, telefona büyük geldi; ekrana sığmadı kenarlardan taştı. ben telefondan şifre alıp bunu bilgisayara girerken, "hesabınız zaten açık daha ne giriyorsunuz da ampır ampır" içerikli uyarı geldi. hesabım açık değildi, cep anahtardan tek kullanımlık şifre almak için bir şifre daha girmek gerekiyordu fakat bu, genel şifreden, paroladan ve onay kodundan farklı olmalıydı. dev bir canavar üzerime rakam ve harf kusuyor, beni soluksuz bırakıyordu. 

siparişi iptal etmek bana paramı geri getirmedi. muhasebeye kalmıştı iş. paramı almaya gelince saniye gecikmeyen, muhasebenin muhundan bahsetmeyen, iban numarası ve türlü mardabazlıkları ağzına almayan hepsiburada; sipariş iptalinde adeta devlet dairesine dönüyordu. neyse, dekontu onaylayıp paramı geri almak için adım attım. şimdi tek beklentim paranın bir saat içinde geçmesi ve oradan 250 lirasını, izmir'deki satıcının hesabına yatırmak. böyle olursa belki yarın, en geç cuma günü lensimi alırım. eğer olmazsa, hepsiburadanın muhasebe ofisi çalışanlarından geriye kalan birkaç kişi, hayatlarının geri kalanında bir temmuz günü başlarına geleni, korkudan küçülmüş gözbebekleri ve titreyen elleriyle gelene geçene anlatır. geçirdiğim planlı cinnet uzakdoğu sinemasına ilham olur; yağmur olur yağar, şimşek olur çakarım. 

öğlen yaptığım ve başarıya ulaştığım için mutlu olduğum tarator, balık ve patates kızartması triosunun verdiği sakinlikle üçüncü paragrafa geldim. eğer şu işleri yoluna koyarsam, kendimi meze dünyasına vereceğim. yemek yapmak beni mutlu ediyor ve iyi oyalıyor. un ile sodayı karıştırıp boza kıvamına getirdikten sonra buna kalamarları bulamak ve deniz mahsülleri tanrısına varlığımı kurban etmek istediğim şu günlerde bir lense ulaşmak bu kadar zor olmamalı. bir tane kahrolası lens yahu; optik bir gereç. eğer 250 liralık lensi de elimden kaçırırsam elde kalan parayı hiçbir şekilde harcamayacağım. parayı biriktirip uzağı yakın eden, adamı iki kaşının ortasından delen dürbünlü bir tüfek alacağım. eşgalim tüm sosyal medya sitelerinde elden ele, linkten linke dolaşacak; bir öfkenin vücuda gelmiş haliyle bağıracağım: 

"beni siz delirttiniz"


Hiç yorum yok: